UYARI

DESTEK İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ... CLICK HERE TO SUPPORT.

Antartika'daki Gizem

Paranormal Olaylar, Antartika'daki Gizem 

2000 yılı aralık ayına ait bir rapor 
Antarktika'daki McMurdo istasyonundan bir kişinin karışıklık çıkardığı ve bir UFO'nun Antarktika'ya indiği dedikodularını yaydığı yönündeydi. Hatta McMurdo'nun üzerinde uçan bir uzay gemisinden bahseden bir afiş elden ele yayılıyordu. Ve söylendiğine göre sorumlu kişiler ilk uçakla kıtadan sınırdışı edilmişti. Fakat tuhaf olan, aralarında Vostok anormalliğinin tespit edildiği bölgenin üzerinde olağanüstü geometrik kum tepeleri keşfeden bir Rus bilim adamınında olduğu , en az 3 bilim adamı son iki sene içerisinde Antarktika'da ölmüştü. Bir başka tuhaflıkta ölen kişilerin hepsinin 30-40 yaşlarında genç erkekler oluşuydu ve rapor edilmemiş oluşuydu.

JPL'nin basın duyurusu, henüz raporun doğruluğunun kanıtlanmadığı ve tuhaf olayların güney bölgesinde hala devam ettiği yönündeydi. Olay ilk olarak Güney kutbundaki bir doktor (Amundson-Scott istasyonu) tarafından rapor edilmişti ve bugüne kadar eşi görülmemiş bir biçimde hava yoluyla nakliyeye ihtiyaç olduğunu belirtmesiyle ortaya çıkıyor. Safra kesesi taşıyla ilgili bir komplikasyondan ötürü ! Ardından tesadüf eseri, başka raporlarda su yüzüne çıkıyor. 4 tıbbi olay daha yaşanıyor ve yine daha önce yaşanmamış biçimde nakliyelere ihtiyaç duyuluyor, McMurdo istasyonundan, kıtadaki en büyük Amerikan üssünden. Ölümler rapor edilmeden önce , olağanüstü bir tıbbı durum yaşanıyor. Halk arasındaki söylentiler Yeni Zelanda'dan gelen birinin kendisiyle beraber getirdiği bir enfeksiyonu, dış dünyadan izole durumda yaşayan kıtadaki kişilere bulaştırdığı şeklinde.

Fakat bu olanaksız gözüküyor. Çünkü Antarktika'ya gitmek isteyen kişiler tüm bu kontrollerden geçmeden gidiş izni alamıyorlar. Birkaç gün karantinada bulunduruluyorlar ve yanlarında getirebilecekleri bir enfeksiyon olmadığından emin olunuyor. Ayrıca Antarktika'nın çevresel şartları virüsler ve diğer mikrobik yaşam formları için dayanılması olanaksız bir ortam sunuyor ve kıta genelindeki soğuk nedeniyle yok oluyorlar. Hatta Antarktika'da hiç kimsenin grip olmayacağını söyleyebiliriz.

Peki ne olmuş olabilir? İki olasılık düşünülebilir,

Birincisi, özel bir proje ile tüm bilimsel ve çevresel ilkelere ters düşecek bir şekilde, buz delinerek Vostok gölündeki ekosisteme ulaşıldı. Ve projeyle ilgili kişiler , 13 bin ila milyonlarca yıldır buz içinde kalmış mikro-organizmalara karşı karşıya kaldılar. Ve daha sonra, ilk olarak 4 olağanüstü tıbbı durum, 5 olarak değiştirilir... şimdi ise 12 McMurdo personeli tıbbi nedenle tahliyeye ihtiyaç duyar Antarktika'nın kış zamanında. Bu tehlikeli virüs merkezin kış mevsimindeki personeline yayılmaktadır ve merkezin tıbbi yeteneklerine rağmen kontrol altında tutulamamıştır. Ama daha da ilginci, rahatsızlanan kişiler araştırma görevlileri veya uzun dönem destek personeline değil, Raytheon şirketine ait çalışanlardır. Amerikan hükümetinin dünya çapında yürüttüğü programlarında bulunan bir high-tech şirketi.

Eğer bu olasılık doğruysa, bu gizli programlardan biri fiyaskoyla sonuçlanmış olur. Amundson-Scott merkezinin raporundaki bir başka noktada, doktorun tuz stoklarının azaldığını söyleyerek tuz getirilmesi gerektiğini söylemesi. Hatta gelecek olan ekibe, "ceplerini dahi tuz paketleriyle doldurmalarını önermesiydi" , kurtarma helikopterinde hiç yer yokmuş gibi!

Tuz, Antarktika'da hayatta kalmak için çok önemli bir gereklilik. Hava çok kuru olduğundan , yeterli tuz stoğu olmaması halinde, dış ortamdaki bir insan mineral ve su kaybı nedeniyle ölecektir. Buda gösteriyorki, bunca yıldır açık olan bu üs, bir sonraki erzak uçağı gelene dek ne kadar tuz stoklaması gerektiğini biliyor olmalıydı. Peki nasıl olduda aniden tuzsuz kaldılar?

Belki özel bir durum yaşadılar ve belki de Raytheon'dan gelen uzmanlar ve mühendisler planlanandan daha fazla süre dışarda kaldılar ,dondurucu rüzgarların içinde buzu kazmak için saatler ve saatler harcadılar ve normalden fazla tuz harcamak zorunda kaldılar.

Bu ani olay ve tehlike için diğer olasılık ise, Raytheon personeli Vostok'un altındaki gizli kazılarında gerçekten birşey buldular. Ve yanlarında götürerek daha derin incelemek istediler. Ve salgını Yeni Zelanda'dan gelen büyük kargo uçağı C-130'un McMurdo'yu ziyaretini ve çok önemli birşeyi kıtadan götürüşlerini gizlemek için kullandılar. Birkaç basit ima ve internet üzerinde yayılmasını beklemek yeterliydi.

Arthur C. Clarke'ın "2001 - Uzay Serüveni."

Bu ilginç senaryo, izole edilmiş bir yerde keşfedilen bir manyetik anormalliği, gizli bir kazıyı ve çok eski bir yapının ortaya çıkarılışı, gizli çalışmanın bir salgın hastalıkla üstünün örtülmesi'ni içeriyor. Hepsi Clarke ın hikayesinde mevcut. Tek fark olayın geçtiği yerde çıkıyor, Antarktika'nın yerine Ay. Belkide Clarke 30 yıl önce yazdığı bu hikayesinde birşeyler biliyordu.....
Devamını Oku

Darağacındaki İlk Kadının 82 Yıllık Sırrı


Köyünde Tokalı olarak anılan Fatmana, ibret olsun diye kalabalık önünde böyle idam edildi
TBMM kararıyla idam edilen ilk kadın olarak tarihe geçen Isparta’nın Sütçüler ilçesine bağlı Darıbükü köyünden Hasan Kızı Fatma’nın, üç kadınla birlikte işlediği akıl almaz cinayetin 82 yıllık sırrının peşine düştük. Karşımıza "bir zamanların Anadolusu"ndan trajik bir insanlık öyküsü çıktı...
TBMM kararıyla idam edilen ilk kadın olarak tarihe geçen Isparta’nın Sütçüler ilçesine bağlı Darıbükü köyünden Hasan Kızı Fatma’nın, üç kadınla birlikte işlediği akıl almaz cinayetin 82 yıllık sırrının peşine düştük. İşte ilk kez yayınlanan fotoğraf ve anlatımlarla bir zamanların Anadolu’sundan trajik bir insanlık öyküsü…
Türkiye yeniden idamı tartışırken
Türkiye'de mahkemeler tarafından verilen idam cezaları 1984 yılından bu yana TBMM tarafından onaylanmadığı için infaz edilemiyor. 2002 yılında, savaş ve çok yakın savaş ve terör suçları dışındaki suçlar için idamı kaldıran Türkiye, 2006 yılında çıkartılan 5218 sayılı kanunla idamı tüm suçlar için tamamen kaldırdı. Ancak Kasım ayı başında Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarıyla yeniden alevlenen idam tartışmaları, Türkiye’nin gündemine oturdu. Başbakan Erdoğan’ın, terör ve ölüme sebebiyet verme kapsamındaki suçlarda idamı tartışmanın mümkün olabileceği yönündeki açıklamalarının ardından Radikal Gazetesi’nden Tarık Işık, 1920’den, idamın fiili olarak kaldırıldığı 1984 yılına kadar Meclis tarafından onaylanan ve infazı gerçekleştirilen 712 idam kararının 15’inin kadınlar için verildiğini gündeme getirmişti.
Darağacındaki ilk kadının 82 yıllık sırrı
TBMM kararıyla idam edilen ilk kadın olarak tarihe geçen Isparta’nın Sütçüler ilçesine bağlı Darıbükü köyünden Hasan Kızı Fatma’nın kısa hikayesinin de yer aldığı Radikal’in haberinde, genç kadını darağacına götüren suçun, “20’lik altın ve tarla karşılığı aynı köyden Eşref’in Hanife’yle evlenmesini temin etmek amacıyla Eşref’in karısı Ümmüşani’yi öldürmek” olduğu bilgisine yer verildi.
Darıbükü köyünde idama götüren cinayetin izini sürdük
Ancak bu trajik cinayetin altında Anadolu’nun yakın tarihinde yaşanan ve bugün bile yüzleşmekten kaçınılan bir insanlık dramının olduğu ortaya çıktı. Cumhuriyet tarihinin idam edilen ilk kadını olarak tarihe geçen Hasan kızı Fatmana’yı darağacına götüren hikayeyi öğrenmek için gittiğimiz Isparta’nın Darıbükü köyünde konuştuğumuz yaşlı köylüler, savaşların parçaladığı Anadolu halkının yaşadığı dramı anlattı.
Eşref'in karısını baltayla Köprüçay'a attılar
Darıbükü köyünün Kürüz Mahallesi’nde yaşayan 85 yaşındaki Mehmet Demirbaş, seferberlik yıllarında köylerindeki erkeklerin çoğunluğunun dört cephede sürdürülen savaşların ardından şehit düşerek geri dönmediğini belirterek, Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan acı olayı “köyün erkekleri hep askere gidince geride kalan kadınların yaşamları zorlaşmış. Köyden üç kadın aralarında anlaşarak kocası olan birer tane kadını ködürüp kocalarıyla evlenmeyi planlamışlar. İlk önce Eşref adındaki adamın Taylak adıyla anılan karısını öldürmüşler ve cesedini harara koyarak nehre atmışlar” sözleriyle anlattı.
Savaşa giden erkekler geri dönmedi
Darıbükü köyünde konuştuğumuz köylüler, 1900 yılı doğumlu olan Eşref’in, kocası seferberlikte şehit düşen Taylak lakaplı Ümmüşani ile evlendiğini ve bir kız çocuklarının olduğunu söylüyor. Ancak köyün erkekleri milli mücadele döneminde yeniden savaşa gidince köyde kalan az sayıdaki erkekten biri olan Eşref’le evlenebilmek için aralarında anlaşan, Hanife, Fatmana ve Kınalı lakaplı bir başka kadının, bu düşüncelerine engel olarak gördükleri Eşref’in karısı Ümmüşani’yi öldürmek için bir plan yaparlar. Bu plana göre Ümmüşani’yi Kınalı’nın evine davet eden üç kadın, bir süre sohbet ettikten sonra namaz kılmak için evine dönmek isteyen Ümmüşani’yi “namazını burada kılabilirsin” diye ikna ederler.
Cesedi çuvala koyup ahıra gömdüler
Bu acı olayı büyüklerinden dinleyen Darıbükü köyünden 70 yaşındaki Sefer Cengiz, sonrasında yaşananları şöyle anlatıyor: “ikindi namazını kılarken üç kadın baltayla genç kadının başını keserek öldürürler. Öldürdükleri Taylak'ın cesedini evin altında bulunan ahırın hayvan gübrelerinin içine gömerler. Cinayete ortak olan kadınlardan Kınalı'nın 5-6 yaşlarındaki çocuğu Hasan Ali, bir haftadır ahırdaki gübrelerin arasında duran Taylak'ın cesedinden yayılan ağır kokuyu fark ederek annesine durumu bildirir. Annesi ise çocuğu susturur. Ahırdaki cesedin daha fazla burada kalamayacağını anlayan üç kadın, cesedi harar adı verilen büyükçe bir çuvala doldurup köyün birkaç kilometre uzağında bulunan samanlığın önüne bırakmak için harekete geçerler. Amaçları öldürdükleri kadının saman çalarken yakalanarak bir cinayete kurban gittiği izlenimi vererek bu işten sıyrılmaktır. Köylülerin iddiasına göre öldürülen Ümmüşani’nin kocası Eşref’in de bu cinayetten önceden haberi vardır.”
idam_yeni.jpg
Cinayetten sonra komşuları kontrol ettiler
Cinayetin işlendiği gece kadınlar çevredeki evleri gezerek komşuların durumlarını kontrol ederler. O sırada beşikteki çocuğunu emziren komşulardan Gülsüm gelin, "of Allah’ım" diyerek inler. Bu ses karşısında paniğe kapılan Kınalı, "ne oldu Gülsüm gelin" diye bağırır. Gülsüm gelinden "yok bir şey, çocuğumu emzirirken yaslandığım kolum ağrıdı, ondan inledim" yanıtını duyunca da rahatlar.
Dolunaylı gecede cesedi Köprüçay'a attılar
Eşref ve üç kadın, içinde Ümmüşani’nin cesedi bulunan çuvalı güçlükle taşıyarak tahta köprüye kadar getirirler. Köylülerin anlattığına göre o gün ayın 15’idir ve dolunay bütün vadiyi aydınlatmaktadır. Köprünün karşısındaki patikadan gelen iki kişi, gördükleri manzaradan kuşkuya düşerler. İçlerinden biri kuşkusunu gidermek için çuvalı eliyle yoklar ve içinde bir ceset olduğundan kuşkulanır. Köy odasında Darıbükü köylülerine gördüklerini anlatan iki kişinin kendilerini görmesiyle planları altüst olan Eşref ve üç kadın, cesedin bulunduğu çuvalı Çataltaş denilen bölgeden Köprüçay’ın sularına bırakırlar.
Eşref ve üç kadın cesedin peşinden koştu
Sefer Cengiz bundan sonrasını şöyle anlatıyor: “cesede bağladıkları taş kayalara takılıp düşmüş. Taylak’ın cesedini nehir sürükleyerek götürmeye başlamış. Eşref ve üç kadın da telaşla nehir kıyısından cesedi takip ederek koşmaya başlamışlar. Nehir bir süre sonra cesedi Çatak deresinin kavuştuğu yerde kıyıya atmış. Eşref ve kadınlar da etrafı kontrol ederek Taylak’ın cesedini kumların arasına gömmüşler.”
"Yengen nerede Murtaza?" sorusu cinayeti çözdü
Eşref ve üç kadın, bir süre sessizliklerini korurlar. Ancak bu vahşi cinayetin ortaya çıkması fazla gecikmez. Köylülerin ifadesine göre, Eşref’in ikizi olan Murtaza adında ‘yarım akıllı’ bir kardeşi vardır. Köyün ileri gelenlerinden Nasreddin adında biri, Murtaza’ya “yengen görünmüyor, nerede acaba?” diye sorar ve ardından, “kardeşin Eşref’i evlendirelim artık” diye de ekleyince Murtaza,“yengem gideceği yere çoktan gitti” diyerek haberdar olduğu bu vahşi cinayetle ilgili bildiği ne varsa anlatınca olay böylece ortaya çıkar. Bunun üzerine köylüler Çatak deresinin kumlarına gömülü cesedi buraya yaptıkları derme çatma mezara naklederler.
yeni_mezar.jpg
"Ak ellerimle ben vurdum hakim bey!"
Adli makamlara yansıyan bu cinayeti, Tokalı lakaplı Hasan Kızı Fatmana üstlenir. Isparta Ağır Cezaevi’ne konulan Fatmana, idamla yargılandığı davanın ardından 14 Aralık 1931 günü halkın gözü önünde cezaevi yakınında bulunan Tuzpazarında asıldığında, TBMM kararıyla Cumhuriyet tarihinde idam edilen ilk kadın olarak kayıtlara geçer. Köylüler, Hakim'in güzel bir kadın olduğu söylenen Fatmana'yı asmaya kıyamadığını ve onu ‘ipten’ kurtarmanın yollarını aradığını söylüyor. Hakim'in, "kızım bu cinayeti sen işlememiş olabilir misin?" sorusuna, "hayır Hakim Bey, Allah'ın aşkına doğruyu söylüyorum, ak ellerimle ben vurdum" yanıtını veriyor. Bunun üzerine Hakim kalemini kırıyor ve Fatma'yı idam sehpasına götüren yolculuk başlıyor. Halkın gözü önünde darağacına asılan Fatmana’nın son sözü "Allah affetsin" olur.
Ümmüşani bir kez daha gömülecek
Savaşın parçaladığı bir toplumun kırsalında Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşanan bu dramatik insanlık öyküsünün kahramanlarından biri olan Ümmüşani’nin mezarının bulunduğu yer 82 yıldır Darıbükü köylülerince Taylak’ın mezarı olarak anılır. Tek başına bir çam ağacının dibinde gömülü olan Ümmüşani’nin mezarı, kısa süre sonra bölgede inşa edilecek olan Kasımlar Barajı ve HES projesinin suları altında kalarak bir kez daha gömülecek. Böylece bölgenin coğrafyasıyla birlikte yaşanmış acı tatlı insan yaşanmışlıkları da tarihten silinecek...
İdam fotoğrafları: Abdurrahman Kökdoğan arşivinden alınmıştır
Devamını Oku

Acıdan Hoşlanarak Yapılan Tattoolar










Devamını Oku

+25 Feci Bir Kaza - Golf GTI Tırın Altına Girmiş









Devamını Oku

En İlginç Ölümler

Lağımda öldü
2008 yılında Kanada’da 57 yaşında bir adam benzin almak için girdiği bir istasyonda cüzdanını ve şahsi eşyalarını çaldırdı. Bir süre sonra çalınan eşyalarının yağmur suyu kanalında olduğunu fark eden adam, polis olay yerine ulaşmadan önce birkaç kez gidere ulaşma girişiminde bulundu.

Polis tarafından defalarca uyarılan adam en sonunda lağım kanalından düştü. İtfaiyeciler tarafından kurtarıldığında hala canlı olan adam, hastanede öldü.

Deodorantla gelen ölüm
1998 yılında kullandığı aşırı miktardaki deodorant yüzünden kalp krizi geçiren 16 yaşındaki genç çocuk öldü. BBC’de yer alan habere göre, 1971 yılından beri 130 kişi aşırı dozda deodorant gazını içine çekerek intihar girişiminde bulundu. Ama bu talihsiz çocuğun durumu tamamen kazaydı. Kişisel hijyenine oldukça düşkün olan bu kurban günde iki kez tüm vücuduna deodorant sıkıyordu. Abartılı bir şekilde deodorant sıkan çocuğun, bulunduğu yerde fazla temiz hava girişi olmadığı için öldüğü düşünülüyor.


Sakalına takıldı ve öldü
Tarihte pek çok kişi sakal uzatıp Guiness Rekorlar Kitabı’na girmeye çalıştı ama hiçbiri 1500’lü yılların ortalarında yaşayan Avusturyalı Hans Steininger kadar talihsiz bir olayla karşılaşmadı. Sakalı 1.4 metre uzunluğunda olan bu adam, onu rulo yapıp deri bir bezin içine yerleştiriyordu; ta ki 1567’ye kadar. O talihsiz günde tüm kasabayı etkisi altına alan bir yangın çıktı. Evinden çıkmaya çalışırken ayağı sakalına takılan adamın ya düşüp boynunu kırdığı, ya da alevler arasında kaldığı düşünülüyor.


Aç koyun öldürdü
Koyunlar oldukça sakin hayvanlardır ve genelde günlerinin büyük bir bölümünü sakince otlayarak geçirirler. 67 yaşindaki Betty Stobbs bir çiftçinin karısıydı. Birgün çiftlikte her zamanki gibi ATV’sine (Dört teker üzerinde hareket eden, içten yanmalı motorla güç alan tek ya da çift kişilik, her türlü zeminde yol alabilen bir araçtır.) binerek koyunları beslemeye başladı. Bu sırada koyun avı için bekliyordu. Aç koyun, kadın ATV’siyle yaklaşırken, onun üzerine atladı ve ATV’den düşürdü. Talihsiz kadın düştüğü ATV’nin altında kalarak can verdi.



Sütyenle gelen ölüm
Tam olarak sütyenin neden olmadığı bu ölüm şekli hala gizemini koruyor. 1999 yılında İngiltere’de Hyde Park’ta yürüyüş yapan iki genç kadın yağmur fırtınasıyla karşılaştılar. Sağanaktan saklanmak için dev bir ağacın altına saklanan çift bunun sonlarına neden olacağını bilemezdi. Aniden çakan şimşek, sütyenlerindeki balenlerin iletkenliğiyle elektirk akımını direk olarak iki kadının üzerine çekti. O anda hayatlarını kaybeden talihsiz kadınların bedeni tam 15 saat ağacın altında kaldı.




Video oyunu ile gelen ölüm
Piyasa araştırma şirketi NPD Grup, 2009’da Las Vegas’ta düzenlenen DICE (Tasarım, Yenilik, İletişim ve Eğlence) Zirvesi’nde oyun endüstrisinin geçen yıla oranla iki kat daha büyüdüğünü ortaya koydu. Bu sektörün içinde bulunanlar, ürünlerinin ciddi şekilde büyüdüğünü biliyordu ancak altı milyon potensiyel müşterinin bu sektörün bir parçası haline gelmiş olması, üreticileri de oldukça şaşırttı. Fakat bu sefer de bu oyunlara bağımlılık konusu gündeme geldi.

Endişeler, 2005 yılında Güney Kore’de genç bir adamın aralıksız elli saat boyunca Starcraft oyununun online versiyonunu oynaması ile doğrulandı. 28 yaşındaki genç adam, bir internet kafede elli saat boyunca bu oyunu oynadı ve sadece önemli ihtiyaçlarını gidermek için kısa molalar verdi. Elli saat sonunda acilen hasteneye kaldırılan genç adam, kısa sürede öldü.

Hollywood uğruna ölüm
Hollywood’da şöhret ve servet sahibi olma arzusu birçok kişiyi perişan etti. Hatta birkaç kişinin hayatına bile mal oldu. Bu hikayelerden en üzücü olanı ise Peg Entwistle aslı genç vevtalihsiz oyuncunun başına geldi. Entwistle, New York City’deki Broadway’da bile rol almayı başaran genç bir oyuncuydu.

Kaliforniya’dayken, ‘Thirteen Women’ (On Üç Kadın) adlı filmde küçük bir başarı kazandı, ama asıl şöhretini buna borçlu değil. 12 Eylül 1932 yılında büyük bir reklam reklam filmi için için Hollywood’a geldi. Tüm eşyalarını ve bir intihar mektubunu bıraktıktan sonra Hollywood’un girişinde yüksek bir tepede bulunan ve şehrin her yerinden görülebilen ‘Hollywood’ yazısının H harfinden atladı. Cesedi 2 gün orda kaldıktan sonra yakınlarda yaşayan amcası tarafından tespit edildi.


Çöp evde gelen ölüm
Langley ve Homer Collyer, yirmili yaşlarındayken New Yorka taşındılar. Zengin bir ailenin iki çocuğu olan kardeşler etraftaki çöpleri evlerinde biriktirmeye başladı. Buldukları herşeyi evlerine getiren iki gencin oturduğu apartmanda tam 180 ton çöp bulunduğu tahmin ediliyor.

Avizeler, kırık bebekler, arabalar ve çatlak saatler topladıkları eşyalar arasında. 1930’lu yıllarda kör olan Homer, on yıl sonra da romatizma yüzünden yatalak oldu. İşin ilginç tarafı, evde yabancıları uzak tutmak için bubi tuzakları vardı ve Langley bu tuzaklardan birine takılarak, çöp yığının altında kaldı. Kardeşine yardım edemeyen Homer ise açlıktan öldü.
Devamını Oku

İntihar Girişiminin Nedenleri

İntihar girişimini çok daha detaylı olarak ve farklı perspektiflerden ele alan bir çerçeve mevcut değildir. Aşağıda verilen nedenler biraz daha kapsamlıdır:

1. Fedakarlık sonucu/kahramanca intihar. Bu tanıma, grubun yararı için gönüllü ölme girmektedir. Örnekler arasında, Thermopolae’deki Yunanlılar, İk**** Dünya Savaşı sonundaki kamikaze pilotları; Viyetnam Savaşı’nı durdurmaya çalışmak için kendilerini yakan Budist keşişler ve diğerleri; aileleri için daha fazla yiyecek kalsın diye kendilerini öldüren yaşlı İnuit (eskimolar); 1930’ların sonları ve 1950’lerin başlarındaki Purge Duruşmaları sırasında çıkarılan suçlamaları kabul eden bazı komünistler; taleplerine cevap vermeyen İngiliz otoritelerine karşı Gandhi’nin açlık grevi taktiği yer almaktadır.

2. Felsefi intihar: Stoikler ve varoluşçular gibi çeşitli felsefi okullar bazı durumlar nedeniyle intihar etmeyi savunmaktadır.

3. Dini intihar. Bir amaç uğruna ölme şeklinde gerçekleşen dini intihar uzun bir geçmişe sahiptir. Bu, Hıristiyanlık’ın başlangıç yıllarında ve ayrıca Reform, Karşı Reform (counter reform) ve Engizisyon öncesinde ve sırasında yok edilen dince kabul olunmuş inançlara aykırı çeşitli düşüncelerde görülmektedir. Daha yakın zamana ait örnekler arasında, İsviçre, Fransa ve Kanada’daki Güneş Tapınağı; Mart 1997’deki San Diego Hale-Bopper’lar verilebilir.

4. Dayanılmaz bir durumdan kaçma: Bunlar arasında zulüm, ölümcül bir hastalık veya kronik ıstırap yer almaktadır. Tarihten şu örnekler verilebilir: İntihar salgını ortaçağ Avrupası’ndaki Museviler arasında sıkça yaşanmaktaydı (bazen Hıristiyanlık’a dönmeleri ve ölüm arasında bir seçim yapmaları isteniyordu). Daha sonra, Yeni Dünya’da hem Kızılderililer hem de siyah köleler zulümden kurtulmak için topluca intihar etmişlerdir.

5. Ortaçağ Avrupası’nda salgın hastalıklar zamanında geniş sayıda intiharlar meydana gelmişti. Daha yakın zamanda, AIDS kurbanlarından bir çoğu arasında intihar gerçekleşmiştir. Papa Gregory VII’nin önceden evlenmesine izin verilen din adamlarına (clergy) evlenmeme yeminini zorunlu kıldıktan sonra 1075 yılında rahipler ve eşleri arasında bir intihar dalgası ortaya çıkmıştı.

Cinayet işleyenlerin önemli bir kısmı intihar eder. Seri cinayet işleyen 621 kişiden %4’ü daha sonra yaşamlarına son vermiştir;4 ve intiharların yaklaşık %1.5’unu da cinayet takip etmektedir.

Sözü edilen durumların hepsi ilk anda dayanılmaz gelir. Ancak, adolesan depresyonunun çoğu bir olaya-kötü not, bir ilişkinin kaybedilmesi- karşı bir reaksiyondur. Ne yazık ki bu adolesanlar söz konusu durumların sonsuza kadar sürmeyeceğinin farkına varmazlar.

6. Aşırı alkol ve diğer narkotik ilaç kullanımı. Alkol ve depresyon arasında sıkça gözlenen bağlantı şu şekillerde açıklanabilir; (a) Alkolizm arkadaş, aile ve işin kaybına yol açabilir bu da sosyal izolasyona neden olur. Ancak, burada tersi bir durum da söz konusu olabilir; aile ya da işle ilgili problemler alkol kullanımını beraberinde getirebilir; (b) alkol ve intiharın her ikisi de depresyon ve ıstırapla başa çıkma girişimleri olabilir; (c) alkol, intihar girişimlerinde sıkça kullanılan sakinleştirici ilaçların etkilerini arttıracaktır; (d) alkol impulsif hareketlerin boyutlarını arttırabilir.

Bu son iki noktanın önemi büyük oranda öldürücü yöntemler kullanan intihara teşebbüs eden alkoliklerin intihara-niyet testlerinde önemli derecede düşük puanlar ile vurgulanmaktadır. Ölüme niyet ve öldürücü yöntem arasında sadece alkolik olmayanlar için bir korelasyon bulunmuştur. Dolayısıyla, alkolizmin intihara neden olduğunu değil aralarında bir bağlantı olduğu iddia etmek kesin bir ifade olur.

7. Romantik intihar: “Onsuz yaşamanın bir anlamı yok.” Bu duygu inceliği Romeo ve Juliet’te olduğu gibi gençler arasında, fakat uzun yıllar bir arada yaşayıp çiftlerden biri öldüğünde, çok yaygındır.

İntihar anlaşmaları (ikili intihar) Batı Avrupa’da meydana gelen intiharların %1’ini oluşturmaktadır. Büyük bir çoğunlukla, bu kişiler 51 yaşından fazladır; bunlara bir istisna Japonya’dır, çünkü burada ikili intiharların %75’i sevgililer arasında gerçekleşmektedir.12

8. Yıl dönümü intiharı. Burada, genellikle bir aile bireyi olmak üzere, sevilen birinin aynı ölüm yöntemi ve tarihin kullanıldığı görülmektedir. “Taklit intiharı” genellikle ölüme odaklanması açısından yıldönümü intiharına benzemektedir, fakat kullanılan yöntem ve tarih farklıdır.

9. Bulaşıcı intihar. Bu durumda, bir intihar diğerleri için tetikleyici olmaktadır. İntiharın bu şekli adolesanlar arasında yaygındır. Örneğin, 8 Nisan 1986’da 18 yaşındaki Yukiko Okada yed**** kattan aşağı atlamıştır. Yakın zamanda, Japonya’nın en iyi yeni şarkıcısı ödülünü almıştır. Medyanın ilgisi çok yoğundur. Biri dokuz yaşında olmak üzere 33 genç bu olayı takiben 16 gün içerisinde yaşamlarına son vermişlerdir; bu intiharlardan 21’i binalardan atlayarak gerçekleşmiştir. Dünyanın pek çok yerinden benzer örnekler verilebilir. Macaristan güzellik kraliçesinin intiharını takiben genç kızlar arasında intihar salgın hale gelmiştir; bu geç kızlar aynı yöntemi kullanmışlardır.

Öte yandan, başka çalışmalar gazetedeki haberlerle intiharlar arasında bir bağlantı tespit etmemiştir. Aynı zamanda da, başkalarını taklit etme şeklindeki intiharlar tutarlı olarak da meydana gelmemektedirler. Örneğin, Nirvana grubunun şarkıcısı Kurt Cobain’in 1994’teki ölümünü takiben intiharlar yaşanmamıştır.21

10. Başkalarını manipüle etme girişimi. “Eğer istediğimi yapmazsan kendimi öldüreceğim.” cümlesi bu tip intiharlarda işin içine giren nedeni oluşturmaktadır. Ancak, intihar nedeninin kişileri manipüle etme amaçlı olması intihar düşüncesinde ciddi olunmadığı anlamına gelmemektedir.22 Ayrıca, bu durumdaki kişiler öldüklerinde veya girişimleri sonucunda sakat kaldıklarında, buradaki niyet diğer kişinin suçluluk duymasıdır ve girişimde bulunan kişi de genelde sonuçta ölme niyetinde değildir.

11. Yardım iste veya bir sıkıntı/üzüntü mesajı gönder. Bu kişilere isteğini yaptırma amaçlı intiharlara benzemektedir, ancak farklı olarak burada istenilen belli bir şey yoktur. Burada intihar dayanılmaz bir acı ve ıstırap yükünün ifadesidir. Bu herhangi bir yaşta gerçekleşebilir, fakat gençler arasında daha yaygındır. Ancak, ebeveynler intihar teşebbüsünün önemini küçümseyebilirler veya kabul etmeyebilirler. Bir çalışmada, adolesanın intihar girişiminde bulunduktan sonra tedavi için başvuranlar bu vakaların sadece %38’ini oluşturuyordu. Bir çocuk psikiyatristi şöyle der: “Çoğunlukla ebeveynleri problemin farkına vardırmak güçtür, çünkü problem olan kendileridir.”

12. “Sihirli düşünce (fantezi) ve ceza. Bu durum bir güç ve tam bir kontrol hissi ile bağlantılıdır. “Ben öldüğümde üzüleceksiniz” fantezisi bu tip intiharda işin içine girmektedir. Eski bir Japon geleneği bu konuya örnek olarak verilebilir: hakaret etmiş olan ya da aşağılayıcı davranmış olan kişinin kapı eşiğinde kendini öldürme geleneği. Bu manipulatif intihara benzemektedir, fakat sonuçta ölme niyeti vardır. Buna bazen “agresif” intihar adı verilmektedir. Bir güç mücadelesinde, eğer kazanamazsanız kendinizi öldürerek en son söze siz sahip olabilirsiniz.

13. Kültürün onayı. Japon toplumu (Romalılar gibi) geleneksel olarak, onur meselesi işin içine girince intiharı kabul ve teşvik etmektedir. Bir Japon şirketinin yöneticisi, ürettikleri besinler yanlışlıkla bazı kişileri zehirleyince, şirketinin hatasından kendisini sorumlu tutarak intihar etmiştir. Japonya’da tek bir yılda 1986’da 275 şirket yöneticisi yaşamlarına son vermiştir.


14. Kendi ızdırabı/sefaleti için suçlayacak başka bir dış kaynağın bulunmaması. Andrew Henry ve James Short, birinin mutsuzluğu için dışa ait bir neden olması durumunda verilecek en uçtaki yanıtın şiddetli öfke ve cinayet olduğuna ilişkin bulgular ortaya koymaktadır; yine aynı araştırmacılar dışa ait bir kaynağın bulunmaması durumunda en uç yanıtın depresyon ve intihar olma olasılığının yüksek olacağı görüşünü de bulgularla desteklemektedirler.25 Dolayısıyla, evlilik ve çocuklar ile intihar oranının düşük olması durumu bağlantılıdır, aynı zamanda bunlar ve yüksek cinayet oranı arasında korelasyon vardır.

Henry ve Short, ayrıca, yaşamın ekonomik kalitesi arttıkça cinayetin azalacağı ve intiharın artacağını öne sürmektedir. Uzun zamandır intihar araştırmaları yapan David Lester 43 ülkeyi ve ayrıca Amerikan eyaletlerini birbirleriyle karşılaştırdığında böyle bir korelasyon bulmuştur.

Bununla birlikte, bu verilere ters düşen bulgular da mevcuttur: cinayet ve intihar oranlarının düşük (örn., İngiltere ve Yunanistan) ve yine bu davranışların her ikisinin oranının yüksek (örn., Finlandiya ve Macaristan) olduğu ülkeleri bulmak zor değildir. Ayrıca, yakın zamandaki birçok ülkede meydana gelen intihar olayları oranlarındaki artış karşılığında cinayet oranlarında da benzer bir artış ile birebir eşleşmemektedir.

Ayrıca, hapishanelerde intihar ve cinayet olayları yüksek oranlarda meydana gelmektedir. Kısa dönemli ve uzun dönemli hapiste kalanlar için yılda 100,000 kişide 50 ve 200 arasında intihar oranları bildirilmiştir; öte yandan genel popülasyonda yaşları aynı olan erkekler için intihar oranı 25’tir. Hapiste kalma süreleri daha kısa olanlarda intihar oranları daha yüksektir.

15. Diğer. Çoğu intihar olayının birden fazla nedeni vardır. Ciddi bir hastalığı olan, yakın zamanda eşinden boşanmış ve sonuç olarak “klinik major depresyon”’u olan bir varoluşçuyu ele alalım. Antidepresan ilaçlar reçete edilmiştir ve bunlar kendisini evden çıkacak kadar iyi hissetmesini sağlamaktadır. Bara gider, sarhoş olur ve eve gelir ve yatak odasındaki tabanca ile kendini vurur. Komşularından hiçbiri sese cevap vermez ve kan kaybından ölür. Bu kişinin ölümüne neden olan nedir; hastalığı mı, felsefe, boşanma, depresyon, ilaç, alkol, evde silah bulunması veya sosyal izolasyon? Ya da belki de, yukarıdakilerden hiçbiri: biraz farklı bir perspektiften bakıldığında, bu faktörlerden hiçbiri intihara neden olmamıştır, daha doğrusu, bu olaylarla bağlantılı acılar intihara zemin hazırlamıştır.
Devamını Oku

Ölülerle Sex Yapan Adamdan!

Sutyenini ve külotunu çıkarıp onunla seks yaptım. Sanırım bu benim hayatımın bir parçası oldu, yani ölülerle cinsel ilişkiye girmek.”

HENRY LEE LUCAS, bir tartışma sırasında göğsünden bıçakladığı 12 yaşındaki nikahsız karısı Becky Powell’ın ölümüne verdiği tepkiyi anlatırken.
Nekrofili - (Ölü sevicilik)

Richard Von Kraft-Ebing, sapkın davranışları incelediği Psychopathia ***ualis adlı klasik eserinde nekrofiliyi tüm sapkınlıkların en canavarcası olarak niteler. Nekrofili (Yunanca’da “Ölü Sevicilik” anlamına gelir.) Cesetlerle seks yapmak anlamına geldiğinden, bu şaşırtıcı bir niteleme sayılamaz. Aynı şekilde bu en canavarca eylemin, en canavar suçlular olan seri katiller arasında çok rastlanır olması da bizi şaşırtmamalıdır.

Earle Leonard Nelson’dan, Ted Bundy’ ye kadar birçok kötü şöhretli psikopat, ara sıra yeni öldürdükleri kurbanlarının cesetlerine tecavüz etmiştir. Ancak bazı kriminal psikoloji uzmanları, bu tip bir öfke patlaması ile katilin bir kurbana tamamen hükmetmek ve onu aşağılamak şeklindeki habis arzusundan doğar. Gerçek nekrofil, yani ölüme tutku ile bağlı olan ve en büyük zevki bir cesetle seks yapmak olan kişi, arasında fark olduğunu belirtirler. Bu tür bir nekrofil, seri katiller arasında nadir görülür. Fakat bazı kayda değer vakalar da yok değildir.

Jeffrey Dahmer’in ölü nesneler ilgisi çocukken başlamıştır, o yaşlarda en büyük zevki, yollarda bulduğu ezilmiş hayvan cesetlerini toplayı kesmekti. Büyüdüğünde, bu marazi tutku kelimelere sığmaz bir sapkınlığa dönüştü. Dahmer, psikiyatrlara rutin olarak öldürdüğü kurbanların karınlarını kesip iç organları üzerinde mastürbasyon yaptığını anlatmıştır. Ayrıca kurbanlarına anal olarak tecavüz ettiğini de itiraf etmiştir. Dahmer’in Britanyalı eşdeğeri Dennis Nilsen de, Nekrofili güdülerle hareket ediyordu, fakat kurbanlarına daha nazik davranıp yatakta onlara sokularak mastürbasyon yapardı.

Amerikan nekrofilleri arasında en kötü şöhretlisi Ed Gein’dir. Tüm klasik nekrofiller gibi, Gein de kesinlikle canlı kadınlarla ilgilenmezdi. Seks partnerlerini yerel mezarlıklardan bulurdu ve on iki yıldan uzun bir süre bu mezarlıklardan ceset çalmıştı. Genel olarak nekrofiller seri katillerden daha az tehlikeli görülürler, çünkü kurbanları hali hazırda ölüdür. Gein de bir istisna değildi. Yine de zararsız sayılamazdı. Yerel mezarlıklarda istediği türden kadınlar kalmayınca dişine göre bir kurban aramaya çıktı ve onu en sevdiği kadın türüne dönüştür. Yani ölü bir kadına….
Devamını Oku