UYARI

DESTEK İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ... CLICK HERE TO SUPPORT.

+25 Feci Bir Kaza - Golf GTI Tırın Altına Girmiş









Devamını Oku

En İlginç Ölümler

Lağımda öldü
2008 yılında Kanada’da 57 yaşında bir adam benzin almak için girdiği bir istasyonda cüzdanını ve şahsi eşyalarını çaldırdı. Bir süre sonra çalınan eşyalarının yağmur suyu kanalında olduğunu fark eden adam, polis olay yerine ulaşmadan önce birkaç kez gidere ulaşma girişiminde bulundu.

Polis tarafından defalarca uyarılan adam en sonunda lağım kanalından düştü. İtfaiyeciler tarafından kurtarıldığında hala canlı olan adam, hastanede öldü.

Deodorantla gelen ölüm
1998 yılında kullandığı aşırı miktardaki deodorant yüzünden kalp krizi geçiren 16 yaşındaki genç çocuk öldü. BBC’de yer alan habere göre, 1971 yılından beri 130 kişi aşırı dozda deodorant gazını içine çekerek intihar girişiminde bulundu. Ama bu talihsiz çocuğun durumu tamamen kazaydı. Kişisel hijyenine oldukça düşkün olan bu kurban günde iki kez tüm vücuduna deodorant sıkıyordu. Abartılı bir şekilde deodorant sıkan çocuğun, bulunduğu yerde fazla temiz hava girişi olmadığı için öldüğü düşünülüyor.


Sakalına takıldı ve öldü
Tarihte pek çok kişi sakal uzatıp Guiness Rekorlar Kitabı’na girmeye çalıştı ama hiçbiri 1500’lü yılların ortalarında yaşayan Avusturyalı Hans Steininger kadar talihsiz bir olayla karşılaşmadı. Sakalı 1.4 metre uzunluğunda olan bu adam, onu rulo yapıp deri bir bezin içine yerleştiriyordu; ta ki 1567’ye kadar. O talihsiz günde tüm kasabayı etkisi altına alan bir yangın çıktı. Evinden çıkmaya çalışırken ayağı sakalına takılan adamın ya düşüp boynunu kırdığı, ya da alevler arasında kaldığı düşünülüyor.


Aç koyun öldürdü
Koyunlar oldukça sakin hayvanlardır ve genelde günlerinin büyük bir bölümünü sakince otlayarak geçirirler. 67 yaşindaki Betty Stobbs bir çiftçinin karısıydı. Birgün çiftlikte her zamanki gibi ATV’sine (Dört teker üzerinde hareket eden, içten yanmalı motorla güç alan tek ya da çift kişilik, her türlü zeminde yol alabilen bir araçtır.) binerek koyunları beslemeye başladı. Bu sırada koyun avı için bekliyordu. Aç koyun, kadın ATV’siyle yaklaşırken, onun üzerine atladı ve ATV’den düşürdü. Talihsiz kadın düştüğü ATV’nin altında kalarak can verdi.



Sütyenle gelen ölüm
Tam olarak sütyenin neden olmadığı bu ölüm şekli hala gizemini koruyor. 1999 yılında İngiltere’de Hyde Park’ta yürüyüş yapan iki genç kadın yağmur fırtınasıyla karşılaştılar. Sağanaktan saklanmak için dev bir ağacın altına saklanan çift bunun sonlarına neden olacağını bilemezdi. Aniden çakan şimşek, sütyenlerindeki balenlerin iletkenliğiyle elektirk akımını direk olarak iki kadının üzerine çekti. O anda hayatlarını kaybeden talihsiz kadınların bedeni tam 15 saat ağacın altında kaldı.




Video oyunu ile gelen ölüm
Piyasa araştırma şirketi NPD Grup, 2009’da Las Vegas’ta düzenlenen DICE (Tasarım, Yenilik, İletişim ve Eğlence) Zirvesi’nde oyun endüstrisinin geçen yıla oranla iki kat daha büyüdüğünü ortaya koydu. Bu sektörün içinde bulunanlar, ürünlerinin ciddi şekilde büyüdüğünü biliyordu ancak altı milyon potensiyel müşterinin bu sektörün bir parçası haline gelmiş olması, üreticileri de oldukça şaşırttı. Fakat bu sefer de bu oyunlara bağımlılık konusu gündeme geldi.

Endişeler, 2005 yılında Güney Kore’de genç bir adamın aralıksız elli saat boyunca Starcraft oyununun online versiyonunu oynaması ile doğrulandı. 28 yaşındaki genç adam, bir internet kafede elli saat boyunca bu oyunu oynadı ve sadece önemli ihtiyaçlarını gidermek için kısa molalar verdi. Elli saat sonunda acilen hasteneye kaldırılan genç adam, kısa sürede öldü.

Hollywood uğruna ölüm
Hollywood’da şöhret ve servet sahibi olma arzusu birçok kişiyi perişan etti. Hatta birkaç kişinin hayatına bile mal oldu. Bu hikayelerden en üzücü olanı ise Peg Entwistle aslı genç vevtalihsiz oyuncunun başına geldi. Entwistle, New York City’deki Broadway’da bile rol almayı başaran genç bir oyuncuydu.

Kaliforniya’dayken, ‘Thirteen Women’ (On Üç Kadın) adlı filmde küçük bir başarı kazandı, ama asıl şöhretini buna borçlu değil. 12 Eylül 1932 yılında büyük bir reklam reklam filmi için için Hollywood’a geldi. Tüm eşyalarını ve bir intihar mektubunu bıraktıktan sonra Hollywood’un girişinde yüksek bir tepede bulunan ve şehrin her yerinden görülebilen ‘Hollywood’ yazısının H harfinden atladı. Cesedi 2 gün orda kaldıktan sonra yakınlarda yaşayan amcası tarafından tespit edildi.


Çöp evde gelen ölüm
Langley ve Homer Collyer, yirmili yaşlarındayken New Yorka taşındılar. Zengin bir ailenin iki çocuğu olan kardeşler etraftaki çöpleri evlerinde biriktirmeye başladı. Buldukları herşeyi evlerine getiren iki gencin oturduğu apartmanda tam 180 ton çöp bulunduğu tahmin ediliyor.

Avizeler, kırık bebekler, arabalar ve çatlak saatler topladıkları eşyalar arasında. 1930’lu yıllarda kör olan Homer, on yıl sonra da romatizma yüzünden yatalak oldu. İşin ilginç tarafı, evde yabancıları uzak tutmak için bubi tuzakları vardı ve Langley bu tuzaklardan birine takılarak, çöp yığının altında kaldı. Kardeşine yardım edemeyen Homer ise açlıktan öldü.
Devamını Oku

İntihar Girişiminin Nedenleri

İntihar girişimini çok daha detaylı olarak ve farklı perspektiflerden ele alan bir çerçeve mevcut değildir. Aşağıda verilen nedenler biraz daha kapsamlıdır:

1. Fedakarlık sonucu/kahramanca intihar. Bu tanıma, grubun yararı için gönüllü ölme girmektedir. Örnekler arasında, Thermopolae’deki Yunanlılar, İk**** Dünya Savaşı sonundaki kamikaze pilotları; Viyetnam Savaşı’nı durdurmaya çalışmak için kendilerini yakan Budist keşişler ve diğerleri; aileleri için daha fazla yiyecek kalsın diye kendilerini öldüren yaşlı İnuit (eskimolar); 1930’ların sonları ve 1950’lerin başlarındaki Purge Duruşmaları sırasında çıkarılan suçlamaları kabul eden bazı komünistler; taleplerine cevap vermeyen İngiliz otoritelerine karşı Gandhi’nin açlık grevi taktiği yer almaktadır.

2. Felsefi intihar: Stoikler ve varoluşçular gibi çeşitli felsefi okullar bazı durumlar nedeniyle intihar etmeyi savunmaktadır.

3. Dini intihar. Bir amaç uğruna ölme şeklinde gerçekleşen dini intihar uzun bir geçmişe sahiptir. Bu, Hıristiyanlık’ın başlangıç yıllarında ve ayrıca Reform, Karşı Reform (counter reform) ve Engizisyon öncesinde ve sırasında yok edilen dince kabul olunmuş inançlara aykırı çeşitli düşüncelerde görülmektedir. Daha yakın zamana ait örnekler arasında, İsviçre, Fransa ve Kanada’daki Güneş Tapınağı; Mart 1997’deki San Diego Hale-Bopper’lar verilebilir.

4. Dayanılmaz bir durumdan kaçma: Bunlar arasında zulüm, ölümcül bir hastalık veya kronik ıstırap yer almaktadır. Tarihten şu örnekler verilebilir: İntihar salgını ortaçağ Avrupası’ndaki Museviler arasında sıkça yaşanmaktaydı (bazen Hıristiyanlık’a dönmeleri ve ölüm arasında bir seçim yapmaları isteniyordu). Daha sonra, Yeni Dünya’da hem Kızılderililer hem de siyah köleler zulümden kurtulmak için topluca intihar etmişlerdir.

5. Ortaçağ Avrupası’nda salgın hastalıklar zamanında geniş sayıda intiharlar meydana gelmişti. Daha yakın zamanda, AIDS kurbanlarından bir çoğu arasında intihar gerçekleşmiştir. Papa Gregory VII’nin önceden evlenmesine izin verilen din adamlarına (clergy) evlenmeme yeminini zorunlu kıldıktan sonra 1075 yılında rahipler ve eşleri arasında bir intihar dalgası ortaya çıkmıştı.

Cinayet işleyenlerin önemli bir kısmı intihar eder. Seri cinayet işleyen 621 kişiden %4’ü daha sonra yaşamlarına son vermiştir;4 ve intiharların yaklaşık %1.5’unu da cinayet takip etmektedir.

Sözü edilen durumların hepsi ilk anda dayanılmaz gelir. Ancak, adolesan depresyonunun çoğu bir olaya-kötü not, bir ilişkinin kaybedilmesi- karşı bir reaksiyondur. Ne yazık ki bu adolesanlar söz konusu durumların sonsuza kadar sürmeyeceğinin farkına varmazlar.

6. Aşırı alkol ve diğer narkotik ilaç kullanımı. Alkol ve depresyon arasında sıkça gözlenen bağlantı şu şekillerde açıklanabilir; (a) Alkolizm arkadaş, aile ve işin kaybına yol açabilir bu da sosyal izolasyona neden olur. Ancak, burada tersi bir durum da söz konusu olabilir; aile ya da işle ilgili problemler alkol kullanımını beraberinde getirebilir; (b) alkol ve intiharın her ikisi de depresyon ve ıstırapla başa çıkma girişimleri olabilir; (c) alkol, intihar girişimlerinde sıkça kullanılan sakinleştirici ilaçların etkilerini arttıracaktır; (d) alkol impulsif hareketlerin boyutlarını arttırabilir.

Bu son iki noktanın önemi büyük oranda öldürücü yöntemler kullanan intihara teşebbüs eden alkoliklerin intihara-niyet testlerinde önemli derecede düşük puanlar ile vurgulanmaktadır. Ölüme niyet ve öldürücü yöntem arasında sadece alkolik olmayanlar için bir korelasyon bulunmuştur. Dolayısıyla, alkolizmin intihara neden olduğunu değil aralarında bir bağlantı olduğu iddia etmek kesin bir ifade olur.

7. Romantik intihar: “Onsuz yaşamanın bir anlamı yok.” Bu duygu inceliği Romeo ve Juliet’te olduğu gibi gençler arasında, fakat uzun yıllar bir arada yaşayıp çiftlerden biri öldüğünde, çok yaygındır.

İntihar anlaşmaları (ikili intihar) Batı Avrupa’da meydana gelen intiharların %1’ini oluşturmaktadır. Büyük bir çoğunlukla, bu kişiler 51 yaşından fazladır; bunlara bir istisna Japonya’dır, çünkü burada ikili intiharların %75’i sevgililer arasında gerçekleşmektedir.12

8. Yıl dönümü intiharı. Burada, genellikle bir aile bireyi olmak üzere, sevilen birinin aynı ölüm yöntemi ve tarihin kullanıldığı görülmektedir. “Taklit intiharı” genellikle ölüme odaklanması açısından yıldönümü intiharına benzemektedir, fakat kullanılan yöntem ve tarih farklıdır.

9. Bulaşıcı intihar. Bu durumda, bir intihar diğerleri için tetikleyici olmaktadır. İntiharın bu şekli adolesanlar arasında yaygındır. Örneğin, 8 Nisan 1986’da 18 yaşındaki Yukiko Okada yed**** kattan aşağı atlamıştır. Yakın zamanda, Japonya’nın en iyi yeni şarkıcısı ödülünü almıştır. Medyanın ilgisi çok yoğundur. Biri dokuz yaşında olmak üzere 33 genç bu olayı takiben 16 gün içerisinde yaşamlarına son vermişlerdir; bu intiharlardan 21’i binalardan atlayarak gerçekleşmiştir. Dünyanın pek çok yerinden benzer örnekler verilebilir. Macaristan güzellik kraliçesinin intiharını takiben genç kızlar arasında intihar salgın hale gelmiştir; bu geç kızlar aynı yöntemi kullanmışlardır.

Öte yandan, başka çalışmalar gazetedeki haberlerle intiharlar arasında bir bağlantı tespit etmemiştir. Aynı zamanda da, başkalarını taklit etme şeklindeki intiharlar tutarlı olarak da meydana gelmemektedirler. Örneğin, Nirvana grubunun şarkıcısı Kurt Cobain’in 1994’teki ölümünü takiben intiharlar yaşanmamıştır.21

10. Başkalarını manipüle etme girişimi. “Eğer istediğimi yapmazsan kendimi öldüreceğim.” cümlesi bu tip intiharlarda işin içine giren nedeni oluşturmaktadır. Ancak, intihar nedeninin kişileri manipüle etme amaçlı olması intihar düşüncesinde ciddi olunmadığı anlamına gelmemektedir.22 Ayrıca, bu durumdaki kişiler öldüklerinde veya girişimleri sonucunda sakat kaldıklarında, buradaki niyet diğer kişinin suçluluk duymasıdır ve girişimde bulunan kişi de genelde sonuçta ölme niyetinde değildir.

11. Yardım iste veya bir sıkıntı/üzüntü mesajı gönder. Bu kişilere isteğini yaptırma amaçlı intiharlara benzemektedir, ancak farklı olarak burada istenilen belli bir şey yoktur. Burada intihar dayanılmaz bir acı ve ıstırap yükünün ifadesidir. Bu herhangi bir yaşta gerçekleşebilir, fakat gençler arasında daha yaygındır. Ancak, ebeveynler intihar teşebbüsünün önemini küçümseyebilirler veya kabul etmeyebilirler. Bir çalışmada, adolesanın intihar girişiminde bulunduktan sonra tedavi için başvuranlar bu vakaların sadece %38’ini oluşturuyordu. Bir çocuk psikiyatristi şöyle der: “Çoğunlukla ebeveynleri problemin farkına vardırmak güçtür, çünkü problem olan kendileridir.”

12. “Sihirli düşünce (fantezi) ve ceza. Bu durum bir güç ve tam bir kontrol hissi ile bağlantılıdır. “Ben öldüğümde üzüleceksiniz” fantezisi bu tip intiharda işin içine girmektedir. Eski bir Japon geleneği bu konuya örnek olarak verilebilir: hakaret etmiş olan ya da aşağılayıcı davranmış olan kişinin kapı eşiğinde kendini öldürme geleneği. Bu manipulatif intihara benzemektedir, fakat sonuçta ölme niyeti vardır. Buna bazen “agresif” intihar adı verilmektedir. Bir güç mücadelesinde, eğer kazanamazsanız kendinizi öldürerek en son söze siz sahip olabilirsiniz.

13. Kültürün onayı. Japon toplumu (Romalılar gibi) geleneksel olarak, onur meselesi işin içine girince intiharı kabul ve teşvik etmektedir. Bir Japon şirketinin yöneticisi, ürettikleri besinler yanlışlıkla bazı kişileri zehirleyince, şirketinin hatasından kendisini sorumlu tutarak intihar etmiştir. Japonya’da tek bir yılda 1986’da 275 şirket yöneticisi yaşamlarına son vermiştir.


14. Kendi ızdırabı/sefaleti için suçlayacak başka bir dış kaynağın bulunmaması. Andrew Henry ve James Short, birinin mutsuzluğu için dışa ait bir neden olması durumunda verilecek en uçtaki yanıtın şiddetli öfke ve cinayet olduğuna ilişkin bulgular ortaya koymaktadır; yine aynı araştırmacılar dışa ait bir kaynağın bulunmaması durumunda en uç yanıtın depresyon ve intihar olma olasılığının yüksek olacağı görüşünü de bulgularla desteklemektedirler.25 Dolayısıyla, evlilik ve çocuklar ile intihar oranının düşük olması durumu bağlantılıdır, aynı zamanda bunlar ve yüksek cinayet oranı arasında korelasyon vardır.

Henry ve Short, ayrıca, yaşamın ekonomik kalitesi arttıkça cinayetin azalacağı ve intiharın artacağını öne sürmektedir. Uzun zamandır intihar araştırmaları yapan David Lester 43 ülkeyi ve ayrıca Amerikan eyaletlerini birbirleriyle karşılaştırdığında böyle bir korelasyon bulmuştur.

Bununla birlikte, bu verilere ters düşen bulgular da mevcuttur: cinayet ve intihar oranlarının düşük (örn., İngiltere ve Yunanistan) ve yine bu davranışların her ikisinin oranının yüksek (örn., Finlandiya ve Macaristan) olduğu ülkeleri bulmak zor değildir. Ayrıca, yakın zamandaki birçok ülkede meydana gelen intihar olayları oranlarındaki artış karşılığında cinayet oranlarında da benzer bir artış ile birebir eşleşmemektedir.

Ayrıca, hapishanelerde intihar ve cinayet olayları yüksek oranlarda meydana gelmektedir. Kısa dönemli ve uzun dönemli hapiste kalanlar için yılda 100,000 kişide 50 ve 200 arasında intihar oranları bildirilmiştir; öte yandan genel popülasyonda yaşları aynı olan erkekler için intihar oranı 25’tir. Hapiste kalma süreleri daha kısa olanlarda intihar oranları daha yüksektir.

15. Diğer. Çoğu intihar olayının birden fazla nedeni vardır. Ciddi bir hastalığı olan, yakın zamanda eşinden boşanmış ve sonuç olarak “klinik major depresyon”’u olan bir varoluşçuyu ele alalım. Antidepresan ilaçlar reçete edilmiştir ve bunlar kendisini evden çıkacak kadar iyi hissetmesini sağlamaktadır. Bara gider, sarhoş olur ve eve gelir ve yatak odasındaki tabanca ile kendini vurur. Komşularından hiçbiri sese cevap vermez ve kan kaybından ölür. Bu kişinin ölümüne neden olan nedir; hastalığı mı, felsefe, boşanma, depresyon, ilaç, alkol, evde silah bulunması veya sosyal izolasyon? Ya da belki de, yukarıdakilerden hiçbiri: biraz farklı bir perspektiften bakıldığında, bu faktörlerden hiçbiri intihara neden olmamıştır, daha doğrusu, bu olaylarla bağlantılı acılar intihara zemin hazırlamıştır.
Devamını Oku

Ölülerle Sex Yapan Adamdan!

Sutyenini ve külotunu çıkarıp onunla seks yaptım. Sanırım bu benim hayatımın bir parçası oldu, yani ölülerle cinsel ilişkiye girmek.”

HENRY LEE LUCAS, bir tartışma sırasında göğsünden bıçakladığı 12 yaşındaki nikahsız karısı Becky Powell’ın ölümüne verdiği tepkiyi anlatırken.
Nekrofili - (Ölü sevicilik)

Richard Von Kraft-Ebing, sapkın davranışları incelediği Psychopathia ***ualis adlı klasik eserinde nekrofiliyi tüm sapkınlıkların en canavarcası olarak niteler. Nekrofili (Yunanca’da “Ölü Sevicilik” anlamına gelir.) Cesetlerle seks yapmak anlamına geldiğinden, bu şaşırtıcı bir niteleme sayılamaz. Aynı şekilde bu en canavarca eylemin, en canavar suçlular olan seri katiller arasında çok rastlanır olması da bizi şaşırtmamalıdır.

Earle Leonard Nelson’dan, Ted Bundy’ ye kadar birçok kötü şöhretli psikopat, ara sıra yeni öldürdükleri kurbanlarının cesetlerine tecavüz etmiştir. Ancak bazı kriminal psikoloji uzmanları, bu tip bir öfke patlaması ile katilin bir kurbana tamamen hükmetmek ve onu aşağılamak şeklindeki habis arzusundan doğar. Gerçek nekrofil, yani ölüme tutku ile bağlı olan ve en büyük zevki bir cesetle seks yapmak olan kişi, arasında fark olduğunu belirtirler. Bu tür bir nekrofil, seri katiller arasında nadir görülür. Fakat bazı kayda değer vakalar da yok değildir.

Jeffrey Dahmer’in ölü nesneler ilgisi çocukken başlamıştır, o yaşlarda en büyük zevki, yollarda bulduğu ezilmiş hayvan cesetlerini toplayı kesmekti. Büyüdüğünde, bu marazi tutku kelimelere sığmaz bir sapkınlığa dönüştü. Dahmer, psikiyatrlara rutin olarak öldürdüğü kurbanların karınlarını kesip iç organları üzerinde mastürbasyon yaptığını anlatmıştır. Ayrıca kurbanlarına anal olarak tecavüz ettiğini de itiraf etmiştir. Dahmer’in Britanyalı eşdeğeri Dennis Nilsen de, Nekrofili güdülerle hareket ediyordu, fakat kurbanlarına daha nazik davranıp yatakta onlara sokularak mastürbasyon yapardı.

Amerikan nekrofilleri arasında en kötü şöhretlisi Ed Gein’dir. Tüm klasik nekrofiller gibi, Gein de kesinlikle canlı kadınlarla ilgilenmezdi. Seks partnerlerini yerel mezarlıklardan bulurdu ve on iki yıldan uzun bir süre bu mezarlıklardan ceset çalmıştı. Genel olarak nekrofiller seri katillerden daha az tehlikeli görülürler, çünkü kurbanları hali hazırda ölüdür. Gein de bir istisna değildi. Yine de zararsız sayılamazdı. Yerel mezarlıklarda istediği türden kadınlar kalmayınca dişine göre bir kurban aramaya çıktı ve onu en sevdiği kadın türüne dönüştür. Yani ölü bir kadına….
Devamını Oku

Bir Gün Aniden Katil Olabilirsiniz

İnsanı suça yönelten pek çok psikolojik hastalık var. Ancakaraştırmalar gösteriyor ki; suç işleyen kişinin mutlaka bir kişilikbozukluğu ya da ruhsal sorununun olması gerekmiyor! Hayatları boyuncason derece sağlıklı yapıda bulunan insanlar da, kendilerinin bile hiçummadığı zamanda ciddi bir suç işleyebiliyor...

Doç. Dr. Özkan Pektaş, insanı suça yönelten ruhsal hastalıklarla ilgili soruları yanıtladı:

Hangi ruhsal hastalıklar insanı suça iter?
Aslında psikiyatrik bozukluklardaki suç oranı ile normal insanlardakisuç oranı birbirine eşittir. 'Psikiyatrik bozukluğu olanlar daha fazlasuç işler' diye bir durum söz konusu değlidir. Fakat bazı kişilikgelişimleri ve birtakım kişilik bozuklukları; insanı suç işlemeyeyatkın hale getirebiliyor. Kişilik bozukluklarından sonra bir depsikiyatrik hastalıklar oluyor. Bu gibi durumlarda insan kendisine veçevresine zarar verme özelliğiyle ön plana çıkıyor. 'Anti sosyalkişilik bozukluğu'; suç işlemeye yatkın yapısı olan kişiler içinkullanılan bir terimdir. Ama bir hastalık değildir, sadece bir kişilikbozukluğudur. Bizim tıp dilinde 'border-line' dediğimiz çizgidekikişilik bozukluğu olan kişiler de suç işlemeye yakındır. Şizofrenikbozukluklarda da suç işlemeye yatkın yapılar varolabilir ama bu suçlarnormal insanlarınki gibi değildir. Şizofrenide kişi halusinasyonları vehezeyanları doğrultusunda yaşadığından, buna bağlı olarak suçişleyebiliyor.

HER AN SUÇ İŞLEYEBİLİRLER
Bir insanın suç işlemeye meyilli olup olmadığını çevresindekiinsanlar rahatlıkla anlarlar mı? Yoksa normal davranan insanlar, birdenmi suç işleme girişiminde bulunurlar?
Normal davranan insanlar da birden suç işlemeye yatkın hale gelebilir.Çevresindeki insanlar, bu durumu anlar ya da anlamayabilir. Özelliklesuç işleme potansiyeli olan insanlarda; alkol ve madde kullanımınıvarsa birden durup dururken suçun ortaya çıktığını görebiliyoruz. Antisosyal kişilik bozukluğu, 15 yaşa kadar birtakım belirtiler verir.Çocuğun kendisine verilen sorumlulukları yerine getirmemesi, okuldaöğretmen ve arkadaşlarıyla arasında çatışmalar yaşaması, evde paraçalma, okulu asma, öğretmen veya idarecilere karşı çıkma ve önüne çıkanhayvanlara eziyet etme durumları, aslında hep bir anti sosyal kişilikbozukluğu sinyalidir. Bu kişilik bozukluğu 20'li yaşlarda tamamenoturur. Oturan bozuk kimlikle birlikte, bu insan alkol ve bağımlılıkyapıcı madde de kullanıyorsa kolay suç işleyen bir yapıya girebiliyor.

SUÇA ANLAM KATAR
Teröristler hep ruhsal hastalığı olan kişiler midir, nasıl seçilebilirler?
Ruhsal hastalıkları yoktur. Teröristlerde genellikle kişilikle ilgiliproblemler vardır. Suç işlemeye yatkın yapıya eklenen yüceleştirilmişbirtakım kavramlar vardır. Suça, anlam katmak isterler. Yarattığıideoloji, kişinin muhakeme yeteneğini de olduğundan çok daha farklı birhale getirir. Bir psikopatın da, anti sosyal kişilik yapısındakikişinin de farklı bir muhakeme yeteneği vardır. Buna inanırlar. Buinancı geliştirdikten sonra biraz daha cesaret kazanmak için; madde yada alkol alarak kendilerini istedikleri kıvama getirirler. Bu kişiler,alkol ya da maddenin etkisiyle oluşan farklı muhakeme duygusu nedeniylesuçu tamamen normal bir şeymiş gibi algılarlar

Hangi yaşlar bu anlamda tehlikelidir?
Zaman içinde 40'lı yaşlarla 38- 40'dan sonra, bu yapıda bir geriyedönüş olabiliyor. Ancak 20'li yaşlar, bu kişilik yapısındaki kişilerinen zirvede olduğu dönemlerdir. Zaten çok uzun yaş**ıyorlar.Etraftakilerle devamlı bir problem içinde oldukları için bir süre sonraöldürülürler.

İnsanların inandırmaları neden kolay oluyor? Mehdi olduklarına gerçekten inanıyorlar mı, yoksa çevrelerini inandırmak için mi söylüyorlar?
Kişilik bozukluğu olan insanlar, genelde oldukça zekidirler. Her konudakonuşabilir ve tartışabilirler. Ancak bir konuda hezeyan şeklindegeliştirilmiş düşünceleri vardır. 'En büyük benim, aslında benimdünyaya gönderilmiş olmam bile bir amaç uğruna' gibi düşüncelerehezeyan boyutunda inandığı için, çevresine de durumunu bu şekildeanlatıyor. Çevresindeki insanlar da onun doğru söylediğini düşünüyor vebu insanlar çok büyük topluluklara hitap etmeye başlayabiliyorlar.Hitler de bu yapıdaki insanların başında yer alıyordu. Bu kişilikyapısındaki insanların 'Ben mehdiyim, imparatorum, dünyadaki adaletidüzeltmek üzere gönderildim' şeklinde kurulan cümleleri etrafındakibirçok kişiyi etkiliyor. Daha sonra da saçmalamaya başlıyorlar. Aynışeyi, kişi oynayabiliyor da. Oynamaya yatkın kişilerdir. Birçok suçlupsikiyatri bölümlerine hakim tarafından gönderildiğinde bu bozukluğuoynar. Bu insanlar çok başarılı olabilirler, patron olurlar, en tepeyeyükselmeleri bile mümkündür.

ANTİ SOSYAL ERKEK DAHA ÇOK
Psikiyatristler kolaylıkla teşhis koyabilirler mi, bu kişilerin keşfedilmeleri güç mü?
Evet bu kişilerin keşfedilmesi psikiyatristler açısından zordur. Dahaçok adli olaylarla getirtirilirler. Kişi kendi başına gelip başvurmaz.Bu nokta dışında başka hiçbir bozuklukları da yoktur.

Neden genelde teröristler erkek oluyor?
Erkeğin suç işlemeye yatkınlığı, kadına göre çok daha fazla. Erkeğinvücudundaki hormonlarda yetiştiriliş biçimi rol oynar. Anti sosyalkişilik yapısı erkeklerde daha fazladır.

HİPNOZLA SUÇ EFSANESİ
Teröristle bir adi katil arasında ruhsal açıdan fark var mıdır?
Muhakeme yeteneğinde fark vardır. Birisi yargısını bir ideolojiyeyerleştirmiş durumdadır. 'Ben bunu yapıyorum ama insanların yararıiçin' der. Suça anlam kazandırmaya çalışırlar. Diğerinde daha ilkel vedaha bir vahşi düşünceler vardır. 'Başkasına yar etmemek gibi'. Onuniçin de suç işleyen pek çok insan bunu idealize etmeye çalışır. Devletiçin yapmaya çalışır

Hipnozla ya da bazı psikolojik yöntemlerle gerçekten kişinin beyni yıkanabilir mi, yoksa bu sadece bir efsane midir?
Bu bir efsanedir ve sadece filmlerde oluyor. Buna yatkın insanlar varsazaten hipnoza ya da başka yöntemlere gerek kalmaz, onları kolaylıklaikna edebilirsiniz. Bağımlı kişilik yapısı gösteren insanlar, buhezeyanlara kolaylıkla kapılabilir.

Planlayarak ve hesaplayarak adam öldüren biri, uzun yıllarhapis yattıktan sonra cezaevinden çıkıyor. Bu kişi, hiç tedavigörmemesine rağmen dışarıdaki hayatında normal biri olabilir mi?
Suç işleyen önemli bir popülasyon tamamen normal. Bunu ağır birpsikiyatrik hastalık sonucu yaptı ve cezaevinden çıktıysa tekrar cezaişleyebilir. Anti sosyal kişilik yapısında biri adam gibi adam olmakiçin çaba harcar ve olursa, o zaman bir şey yapmaz. Ama adam olmazsa vetoplum tarafından destek görüyorsa aynı sorunlarla karşımıza çıkar

Mehmet Ali Ağca, Çakal Karlos
gibi teröristler gençler için gerçekten örnek olur mu, kimler özentiyle terörist olur, bu bir ütopya mı?
Sorunun ülke içinde nasıl bir yer teşkil ettiği çok önemli. Ülkedeböyle durumların kabul edinirliğini görmek gerekli. Maalesef bizimülkemiz buna yatkın bir ülke. Ülkede bu tip insanlara 'yiğit çocuklar'diyen siyasetçiler oldu ve gençler bunları dinledi. Anti sosyal kişilikbozukluğuna yatkınlık, ailede böyle özelliği olan kişi varsa, özentiönem kazanır. Bu kişilik yapısındaki kişileri önce okul dönemindedisipline etmek gerekir, olmazsa askerde olmazsa zaten mahkemede, oradada olmazsa cezaevinde kontrol edilmeleri gerekir. Ancak bizimcezaevlerimizde yeteri kadar eğitme mantığı oluşmadığı için, bunlarkolaylıkla çeteye dönüşebiliyor.
Devamını Oku

Gençlik Suçları

Ülkemizde suçların yaklaşık olarak yarısı, 25 yaşın altındaki yaş diliminde bulunan çocuklar ve gençler işlemektedir. İleri yaşlarda suç işleyenlerin yüzde doksanın çocukluk ve gençlik çağında suç işledikleri saptanmıştır. Konuya bu açıdan bakıldığında, çocuk ve gençlerde suç nedenlerini bulmak ve bunların önlemini almak, bir anlamda toplumda işlenen suçların da azalmasını sağlamak amacına yönelik bir çalışma olacaktır.

Çocuk ve gençlerin suç sayılan davranışları aileye, çevreye, okula karşı kabahat işlemekle başlamakta; niteliği değişerek yasaların suç saydığı davranış ve eylemlere doğru kaymaktadır. Bunları bu şekilde sıralayabiliriz: eve, okula, işyerine yalan söylemek. Gece geç saatlere kadar eve dönmemek. Evden ve okuldan kaçmak, okul ve iş tembelliği, okulun ve iş yerinin disiplinine uymamak, hırsızlık, yankesicilik, araba hırsızlığı, trafik suçları, alkol kullanımına bağlı suçlar, uyuşturucu ve uyarıcı maddeler kullanmak, saldırı ve tahrip, kavga, bıçak ve tabanca taşıma, yaralama, öldürme.

Çocuk ve genci suça yönelten ailelerin ortak özelliklerini şöyle toplayabiliriz: Yerinde kullanılmayan anne baba disiplini, aşırı aile baskısı, anne babanın aşırı ilgisi ya da ilgisizliği; gayrimeşru yaşantı ve bunun sonucu meydana çıkan çocuk; baba ya da annenin olmaması; ayrılmış anne baba; babanın alkolik olması; çalışma zorunluluğu yüzünden babanın uzun süre evden uzak kalması; işsizlik ve ekonomik güçsüzlük; sık sık çevre değiştirme. Suçlu çocuk ve gençlerin ailelerinde sıklıkla rastlanan bu özellikler kentleşme, sanayileşme, ekonomik krizler, enflasyon, göçler vb. büyük çalkantılar olduğu zaman daha çok görülür ve suçluluk oranını yükseltir. Toplumsal, ekonomik ve kültürel değişmelerin toplumda yarattığı bunalımlar ve kavram kargaşaları, çatışmalar aile içine de yansır. Değişen değerler ve ahlak kavramının aile içinde yarattığı çelişmeler, çekişmeler çocuk ve gençleri yeni arayışlara ve kişiliğini göstermek için davranış sapmalarına sürükler.

Suça eğilim gösteren gençlerin ortak kişilik özellikleri vardır. Bu özelliklerin tanınması, suç işlemeden onlara yardımcı olma fırsatı verir. Bu gençlerde alabildiğince sınırsız bir özerklik eğilimi vardır. Her tür yetkeye karşı çıkarlar, tepki gösterirler. Fizik güce hayran olup, bütün sorunların fizik gücüyle çözüleceği inancı içindedirler. Maddi doyum peşinde koşarlar. Cinsel yaşama ve bu yaşamın sapıklıklarına eğilim gösterirler. Geniş düş dünyaları içinde daima yeni ve değişik serüvenlerin peşinde koşarlar. Gerçekler karşısında kolay ve çabuk hırçınlaşır, kriz geçirir, ölçüsüz, gereksiz tepki gösterirler. Kendi başlarına güvenli ve yeterli olmadıkları için daima ufak gruplar oluşturur, onlarla birlikte yaşar, birlikte bir eyleme girişirler. Alkol ve uyuşturucu madde kullanmaya büyük eğilim gösterirler.

Özellikle büyük kentlerde sokak ve mahallelerde yetişen bu tip gençler kötü arkadaş örnekleriyle suça yönelirler. Sigara, alkol, kumar, uyuşturucu madde alışkanlıkları, açık saçık resim, kız, kadın ilişkileri onları adım adım çeşitli suçlara sürükler. Aileye, çevreye karşı kin, nefret, kıskançlık, saldırganlık duyguları doğar ve gelişir. Bu duygular içinde amaçsız, güvensiz, başıboş bir yaşam sürdürürler. Bu tip gençlerden birinin yaşamından bir kesit:

Erkek, 17 yaşında liseden ayrılmış, anne babası ayrı. Onların her birine gidip kalmaktan bıkmış. Annesinin takılarını ve paralarını çalıp poker oynamaya gitmiş. Bütün parasını kaybetmiş para bulmak için annesini tehdide başlamış. Kendisine destek olan birkaç, derken daha fazla arkadaş toplamış. Para buldukları sürece çevreye pek zararları dokunmazmış. Çoğunlukla parayı aileden ve kumardan edinirlermiş. Ancak “başka numaralar” da söz konusuymuş. Garajda toplanıp kumar oynamak başlıca amaçları, ama bu arada “kız numaralarını da boş vermiyorlar.” Buldukları zaman içki kullanıyorlar veya “isteyince buluyorlar.”

“Gerçi annem, babam bana maddî olarak her şeyi sağladılar. Hatta babamın arabasıyla istediğim zaman çıkma hakkım bile var ama bu yeterli değil. Alabildiğine bağımsız yaşamak istiyorum. Hayatta hiçbir şey bana mutluluk vermiyor. Dünyada her şey çok maddî ve adi. Ben bu dünyadan kaçmak için bu arkadaşlara katıldım. Gerçi orada da öyle ama arasıra rahat olduğum oluyor. Hayatta zevkim kalmadı. Arabayla hızlı gitmek bana haz veriyor. Gelecek için hiç ümitli değilim. Hayat bana ne verecek? Zaten bence hayat otuz yaşında biter. Ancak büyük maddî imkânlar bana mutluluk verebilir. Hiç kanaatkâr değilim. Şimdilik tek amacım çok lüks bir arabam olması. Arkadaşlarla değişik şekillerde vakit geçiriyoruz. Tabii, içki de var. Şimdilik başka bir madde kullanmadım. Arkadaşların ısrarı oldu ama direndim. Kendimi bir boşlukta hissediyorum. Sıkıldığım zamanlar sırf kendimi aldatmak için arkadaşlarla birlikte oluyoruz. Babamdan ve annemden aldığım para yetersiz kalırsa ya da para çalamazsa, çaldıklarımı satamazsam, hem para bulma, hem de serüven yaşamak için kalabalık mağazalarda, süpermarketlerde alış veriş yapanların çantasından cüzdan yürütüyoruz…”



SUÇ İŞLEYEN GENÇLERİN DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİ

Suç işlemiş gençleri daha iyi değerlendirmek için onların bazı demografik özelliklerini vermek istiyorum.

Yaş: 15-24 yaş grupları arasında bulunan gençlerin suç işleme riski yüksek olup, en çok suç işleyenler bu yaş dilimleri içinde bulunmaktadır. Yaş ilerledikçe suç işleme ve riski ve suç oranlarında düşme görülmektedir. Adam öldürenlerin yarıdan fazlası, kırsal bölgelerde yaşayan, 15-24 yaş dilimi arasında, ilkokulu bitirmiş genç erkeklerdir. İçişleri Bakanlığı ve Devlet İstatistik Enstitüsü’nün yaptığı araştırmalara göre ortalama suç oranları arasında çocukluk ve gençlik yaş dilimi içinde suç oranları şöyledir:

Kasten adam öldürme % 12, kasten yaralama % 18, ırza geçme ve ırza geçme girişimi % 18, dayak, dövme, vurma, yaralama % 8, hırsızlık % 34, fuhşa teşvik % 4, gasp ve yağma %16, kasten yangın çıkarma % 9. Suçların yaklaşık % 25’i başkalarının kışkırtması ve özendirmesi ile, % 45’i birden fazla kişiyle planlı olarak, geri kalanı kendiliğinden tek başına gerçekleşmektedir.

Yer: Suç işleyen çocukların ve gençlerin yaklaşık % 90’ı, kentlerde, % 10’u kırsal bölgelerde oturmakta olup darp, dayak, dövme, vurma, yaralama, hırsızlık gibi suçlar daha çok kentlerde oturan çocuklar ve gençler tarafından işlenmektedir.

Öğrenim: Suç işleyenlerin büyük çoğunluğunun öğrenim durumu ilkokul düzeyinde olup, bunu ortaokul ve meslek okulunu bitirmiş olanlar izlemektedir. Suç işleyenlerin % 43’ünün babaları, % 62’sinin anneleri okur yazar değildir.

Meslek: Kentlerde, özellikle büyük kentlerde serbest meslek yaptıklarını söyleyenler, geçici işi olan ya da işsizler arasından hırsızlık, gasp, kıymetli evrak sahtekârlığı, sahte senet, sahte çek, kaçakçılık, uyuşturucu madde kaçakçılığı suçları işleyenlere sıklıkla rastlanır. Bu tip insanlar çoğu kez birden fazla suç işleyip birçok defa cezaevine girip çıkarlar.

Adama öldürme, kan davası, kız kaçırma gibi suçların, kırsal bölgelerde yaşayan, hayvancılık, orman, tarım işleriyle uğraşan kişiler tarafından işlendiği görülmüştür.

Ekonomik düzey: Ekonomik düzey önemli suç nedenleri arasında yer alır. Suçluların yaklaşık beşte biri ekonomik sıkıntı ve yoksulluk nedeniyle suç işlediklerini söylemişlerdir. Suçluların % 10-15’i temelde ekonomik nedenlere bağlı, ancak görünüşte sahte senet, sahte çek gibi suçları işledikleri için ceza almışlardır.

Ekonomik durumun yetersiz, geçim düzeyinin düşük olması suç oranını yükseltmektedir. Suçluların yarısından fazlasının günlük gelirini büyük zorlukla elde etmesi bu durumu doğrulamaktadır.

Ekonomik nedenlerle işlenen suçlar arasında kentlerde hırsızlık, gasp, kaçakçılık, uyuşturucu madde kaçakçılığı, cinsel suçlar, kız kaçırma; kırsal bölgelerde adam öldürme, kan davası, kız kaçırma ilk sıralarda yer almaktadır.

Kırsal yörelerde suç işleyenlerin % 20’si parasızlıktan, % 10’u arazi anlaşmazlığından, % 12’si değişik nedenlerle suç işlediklerini söylemişlerdir.

Göç: Suç işleyenlerin yaklaşık dörtte üçü suç işledikleri yerin yerlisidir; bunların yarısı suç işlemeden önce kırsal bölgelerde, köyde, geri kalan dörtte biri kentte yaşamıştır. Hırsızlık suçu işleyenlerin % 64’ü büyük kentlerde, % 14’ü kırsal bölgelerde ve köylerde oturmaktadırlar. Suçluların % 43’ü suç işlemeden önce kırsal bölgelerde; % 38’i kentte yaşamış olup, % 73’ü bulunduğu yerin yerlisidir.

Adam öldürenlerin % 53’ü, hırsızlık yapanların % 21’i kırsal bölgelerden büyük kentlere göçmüş, geçim sıkıntısı ve işsizlik nedeniyle suç işlediklerini söylemişlerdir.

Kırsal bölgeden gelen, kalabalık ailede yaşayan insanların suç işleme olasılığı fazla olup, suç işleyenlerin çoğunun 4-7 kardeşi olduğu anlaşılmıştır. Suç işleyenlerin hemen hemen hepsi ailenin öz çocuğu, yaklaşık dörtte bir bir**** çocuktur.

Adam öldürme suçundan hükümlü olanların % 65’i, hırsızlık suçundan hükümlü olanların % 55’i cezaevinden çıktıktan sonra suç işledikleri çevreye dönmek istemediklerini belirtmişlerdir.

Cinayet işleyenlerin %90’ı öldürdükleri insanla arasında kan davası olmadığını; % 46’sı öldürülenle akrabalık, hısımlıkları bulunmadığını söylemişlerdir. Ancak cinayet işleyenlerin büyük çoğunluğu, özellikle kırsal bölgelerde yaşayanlar, bu suçun kan davasına dönebileceğini söylemişlerdir.

Büyük kentlere oranla, kırsal bölgelerde suç işleyenlerin ailelerinde, yakınlarında suç işlemiş insanların oranı daha yüksektir.

Alkol ve madde: Alkol aldıktan sonra suç işleyenlerin % 54’ adam öldürmüş; % 10’u hırsızlık yapmış; % 15’i kıymetli evrakta sahtecilik, sahte çek, sahte senet, gasp, kaçakçılık, uyuşturucu madde kaçakçılığı gibi suçlar işlemiştir.

Uyuşturucu aldıktan sonra suç işleyenlerin % 47’si uyuşturucu ile ilgili suçlar işlemiş, % 23’ü adam öldürmüştür.

Uyuşturucu madde kaçakçılığı yapan, Uyuşturucu madde satan suçluların çoğu 15-25 yaş dilimi arasında bulunan, büyük kentlerin gecekondu bölgelerinde yaşayan, ilkokulu bitirmiş gençler ve erişkinler olup, bu suçu işsizlik, parasızlık nedeniyle işlediklerini söylemişlerdir.

Gençlerde suçluluk (juvenile delinqency) toplumsal bir sorundur. Gençlerde suçluluğa yol açan nedenler arasında davranış ve kişilik bozuklukları, bunlara bağlı cinsel kimlik bozukluğu, çocukluk ve gençlik çağında başlayan ruhsal bozukluklar ve hastalıklar yer alır.



CEZAEVİNİN AMACI

1977 yılında ilk kez İngiltere’de John Howad, Cezaevlerinin Durumu adlı kitabında suçluya insanca davranmanın gerekli olduğu görüşünü savunmuştur. Bu görüşün etkisi altında suç ve ceza kavramında yeni gelişmeler, özellikle 20. yüzyılın son yarısında cezaevlerinde yapısal ve işlevsel değişmeler olmuştur. Günümüzde suçluyu cezaevine kapatmanın amacı bir yandan cezalandırmak, öte yandan topluma yeniden kazandırmaktır; bu amaca uygun yapılar, işleyiş ve eleman gereksinimi doğmuştur. Eskiden cezaevi olarak kullanılan karanlık, korkunç bodrumlar, dehlizler, kaleler, şatolar yerine, son yıllarda cezaevleri için özel binalar yapılmıştır. Cezaevlerinin içi suçlunun bireysel ve toplumsal gereksinimlerini karşılayacak biçimde donatılmıştır. Cezaevlerinin gözetimini ve güvenliğini sağlayan elemanlar yanında, hekime, psikoloğa, sosyal hizmet uzmanına, öğretmene, çalışma ve iş eğitimi yapan uzmanlara yer verilmiştir.

Suç işlemiş çocukların, on sekiz yaşından küçük gençlerin cezalarını çekmesi, bu arada eğitim, öğretim görmesi, beceri ve iş öğrenmesi amacıyla çocuk ıslah ve cezaevleri açılmıştır. Bunların ilki 1938 yılında Edirne’de kurulan, 1940 yılında Ankara Kalaba’ya taşınan ıslah ve cezaevleri olup, günümüzde sayıları ona ulaşmıştır. Bunların üçü 11-15 yaş dilimi içinde yer alan çocuk ve gençleri, diğerleri 15-18 yaş dilimi içinde yer alan gençleri kabul etmektedir.

Sözü edilen bu kuruluşların temel amacı, suçlu çocuk ve gencin becerisi ve yeteneği doğrultusunda eğitimini, öğretimini, meslek edinmesini sağlamaktır. Bunu gerçekleştirmek için ilköğretim düzeyinde öğretim yapılmakta, iş ve sanat öğretilmekte, gençlerin ıslah ve cezaevi dışında kalan eğitim, öğretim kuruluşlarından yararlanmasına olanak verilmektedir. Ancak özellikle son yıllarda ülkemizde suç işleyen çocukların ve gençlerin sayısı arttığı için bu örnek kuruluşlar yetersiz kalmakta, suç işleyen gençlerin çoğu cezalarını erişkinlerle birlikte çekmekte, iş ve meslek eğitimi yerine, suç yolları, yöntemleri öğrenerek cezaevinden çıkmakta, yeni suçlar işleyerek yeniden cezaevine dönmektedirler

Suçlunun yaşı ne olursa olsun, çağdaş cezaevinin amacı, suçluyu bedensel, ruhsal, toplumsal yönleriyle bir insan olarak değerlendirmek, onu topluma kazandırmaktır. Bu, cezaevlerinde iyileştirme (ıslah) çalışmasıyla gerçekleşir. İyileştirmede temel ilke, suçluya bedensel , ruhsal acı vermemek; sağlıklı beslenmesini sağlamak ruh sağlığını korumak; becerisi, yeteneği doğrultusunda geliştirmek; çalışma ve iş alanı sağlamak; toplumsal sorunlarına çözüm bulmaktır.



ÇOCUKLARIN VE GENÇLERİN SUÇTAN KORUNMASI

Önlemler sözkonusu olduğundan amaç doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak suça yol açan nedenlerin saptanması, ortadan kaldırılması ya da azaltılması olmalıdır.

1. Başta ailenin yaşamı bilimsel, ruhbilimsel olarak korunması gelir. Evlenmek isteyenleri kalıtım, akıl hastalıkları, frengi, alkol, Uyuşturucu madde bakımından daha sıkı bir denetimden geçirmek, nikâh öncesi raporlara önem vermek gereklidir. Demokratik yönetimlerde bu nedenlerle evlenmeyi önleyecek yasal engelleme olmakla beraber, aileleri aydınlatmak, çocuk yapmamalarını salık vermek faydalı olabilir.

2. Ülkenin genel sağlık politikası içinde akıl hastalıkları, frengi, alkol ve madde bağımlılığı ve beslenme bozukluklarıyla daha savaşım gereklidir.

3. Doğum denetlemesi ve aile planlaması, ailenin sosyo-ekonomik düzeyiyle çocuk sayısı arasında ayarlama yapılmalı, hastalık bakımından yüklü ya da hastalıklı ailelerin çocuk yapmasını önlemekte yardımcı olmalıdır.

4. Cinsel eğitim konusunda evde anne babaya, okulda öğretmene yardımcı olacak yayınları artırmalı, gerekli cinsel bilgi ve eğitimi verebilmek için ailelerin sosyo-kültürel düzeylerine uygun broşürler hazırlanmalıdır.

5. Aile içinde, okulda, işyerinde, sokakta suça eğilim gösteren çocukları ve gençleri ekenden tanımak, bu amaçla taramalar yapmak; saptanan ruhsal bozuklukları gözlem, gerekirse sağaltım amacıyla çocuk bakım merkezleri ve klinikler kurmak gereklidir.

6. Evde, okulda, işyerinde aileyi, öğretmeni, yöneticiyi, çocuk ve gençleri ruh sağlığı konusunda aydınlatmak için yaygın eğitimin araç ve gereçlerinden yararlanılmalıdır.

7. Bütün bunlara karşın çocuk ve gençlerde suç sınırına gelen davranışlar görülürse, bunların neden ve ceza yönünden bir uzmanlık işi olduğunu unutmamak gerekir. Bu bakımdan işlenen suçun nedenlerini iyi çözümleyerek çocuk ve genci ruhbilimsel olarak tanıyabilecek, onu tekrar topluma kazandıracak çocuk ve genç mahkemelerine gereksinme vardır. Bu tip mahkeme olmasına karşın, yetersiz kalmakta, yargıda önemli sorunlar yaşanmaktadır.

Bu mahkemelerde yargılama özel bir yargılama usulü yasasına göre yapılır. Suçlunun ruhsal durumunu ön planda ele alan, suç işlemeye iten nedenleri ruhbilimsel olarak çözümleyen, bir daha suç işlememesi için gerekli eğitim ya da cezayı kişisel özelliklere göre ölçüp biçen bu mahkemelerde bu konuda uzman olan yargıçlara yardımcı psikolog ve eğitimciye gerek vardır. Bu tip mahkemelerin yargısına göre, çocuk ya da genç gerekli önlem ve öğütlerle tekrar ailesine dönecek veya eğitimi, öğrenimi, iş ve sanat sahibi olması, ahlâk bakımından düzelmesi için ıslahevleriyle ıslah cezaevlerine gönderilecektir.
Devamını Oku

Öldürme Güdüsü

Bir yazıya odaklanmış özümseyerek okumaya çalışıyorum. ZZZzzz.. ZZZzzzzzzzz... Zz.. Zz.. Sesleriyele tüm dikkatim dağılıyor. Dikkatimi dağıtan bu yaratığı bir terlik darbesiyle duvara mıhlıyorum. Sonrasında bir pişmanlık, hem terliği hemde duvarı kirlettiğim için bir pişmanlık bu. Yoksa ölen pis mahlukat kimin umurunda. Bu birçoğumuzun, küçük farklılıklarla (terlik değilde gazete) başına gelmiş bir hadisedir. Ama hepsinde ortak olan, hikayenin 'pis mahlukatın' gebermesi ile bitmiş olmasıdır.

Yazıyı okumaya devam ediyorum ama nafile az önceki hadise beni farklı düşüncelere sürüklüyor, okusamda anlayamayacağım bir hale geldiğim için okumayı bırakıyorum.

Bu hadisenin neden beynimi bu kadar meşgul ettiğini düşünüyorum, başlıyorum bir analize; az önce ne yaptım diye:
1- ZZZzzz..
2- hımmm..
3- Cinayet için iyi bir cisim arıyorum, buldum terlik
4- Ve son.. Duvar ve terlik sinek görünmüyor bile.
Peki '1' olmasa yani beni rahatsız etmese yinede aynısını yaparmıydım. hımm.. Kim duvara konmuş bir sineği öldürme cazibesini reddedebilirki. Cevabım evet oluyor.

insanlar Nasıl Gözünü Bile Kırpmadan öldürebilir?

Aslında cevap yukardaki şu kısa metinde gizli. Olay kişisel değer yargılarından kaynaklanmaktadır.
Sorsalar bu canlıyı neden öldürdün diye, cevap şu olacaktır: Ya ben sinek öldürdüm.
Sanki sinek onun için canlı katagorisine bile girmemektedir. Dolayısıyla onun varlığı veya yokluğu bir sorun teşkil etmemektedir, hatta yokluğu varlığından daha iyi olacaktır.

Sinek öldürmek ile insan öldürmek aynı şey mi? Aynıdır demiyorum ama en basitinden yazılışlarında bile bir benzerlik göze çarpmıyor mu?

çocukluğundan beri sevgi yüzü görmemiş, annesi babası, olmayan veya kötü insanlar olan, öğrenciliğinde arkadaşlarınca dışlanmış öğretmenlerince itilmiş azarlanmış bir kişiyi düşünelim. (Nefsi müdafa dışındaki cinayetlerde ki katil rolünü oynayanlar genelde bu tarz insanlardır.)
Sorunun kendisinde olduğunu, bir hastalık taşıdığını düşünen bu kişi kendisini asosyal bir yaşama mahkum edecektir. Taki hayatında kendisine az da olsa insanca davranan bir kişiyle karşılaşana dek. işin rengi buradan itibaren değişmektedir. Bu ilgiyi gördüğünde artık hastalığın kendisinde değil de diğerlerinde olduğunu düşünecektir. Bundan sonra, kendisine önemsiz, hastalıklı bir nesne gibi baktığını sandığı insanlara karşı, kendisi aynı tavrı takınacak ve insanları önemsiz, hastalıklı (sürekli bızırdayan sineklermiş gibi) görmeye başlayacaktır. Bu durumda insanların varlığı yokluğu bir anlam ifade etmeyecektir hatta onun için insanlar yokluğu daha iyi olan metalara dönüşeceklerdir. Cinayetinin ardından delilleri yok etmek için değil 'duvardaki ve terlikteki lekeyi' yok etmek için bir çabaya girecektir. çünkü öldürdüğü değil çevreyi kirletmiş olması onu rahatsız etmektedir. Hiç bir yardım almayan kişinin değer yargıları zamanla bu tarz bir değişim göstermiştir. çogu katilin profilinde hayvan sevgisi düzeyinin ortalamanın üzerinde oluşu, onların gözü dönmüş caniler değil değer yargıları farklılaşmış insanlar olduklarını gösterir. Malesef daha büyük fiziki ve ruhsal şiddete maruz kalanlar, cinayetlerinde daha vahşi yöntemleri ve işgenceleri uygulamaktadır. Bu anlattıklarım beyninin kullanımını tamamen kaybetmemiş olan suçlular için geçerlidir.

Toplumun değer yargılarıda kişinin değer yargılarını etkileyen önemli bir aktördür.
Kendi toplumumuzdan bir örnek vereyim. Konuya en uygun örnek namus cinayetleridir. Herhangi bir namusu kirletici hareketin cezası ölümdür hatta belki suçu olmadan kirletilen kişinin de ölümüdür, onlar artık patlatılması gereken sivilceler gibidirler. Bu cinayetlerin en şereflisi gibi görülür ve katil her yerde itibar görür. Uygar olarak görülen bir ülkede ise gözü önünde annesiyle veya kız kardeşiyle ilişkiye girildiğini gören kişinin tepkisi odasına kapanmaktan öteye geçmeyebilmektedir.

Toplumsal değer yargısının en kötü etkilerinden biri ise Sırpların yaptıklarıdır.
"Hristiyanlık inancına göre müslümanlar günahkarlardır ve dünyada kaldıkları heran daha çok günah işleyecekleri için öldürülmeleri onlara yapılan bir iyilik olacaktır" diye düşünmektedirler. Yaptıkları vahşi katliamların temel dayanağıda bu düşüncedir. Müslümanları, insan değil öldürülmesi gereken sürekli bızırdayan sinekler gibi görmeye başlamışlardır ve sonucu hepimiz biliyoruz.
Malesef aynı sapkın düşünce bugün Iraktaki Amerikan askerleri içinde geçerlidir. ölen arkadaşı için ağlayan askerin, öldürdüğü Iraklının başında sırıtarak poz vermesi insanı hayrete düşürmektedir.
Devamını Oku

Tipoloji ;Suçluların Tasnifi

TARİHÇE

Kriminolojide suçuların gösterdikleri özelliklere göre sınıflara ayrılmaları, tipolojisi ve haklarında tertip edilecek müeyyide ve tedbirlerin mensup oldukları sınıflara, tiplere göre uygulanmasının öne sürülmesi hatta Lombroso ve Ferri’den önce başlamıştır. Yeni tasniflerin de Ferri’nin evvelce yapmış olduğu tasnifin etki ve nüfuzunu göstermekte bulunduğunu iddia eden yazarlar vardır[2].

Lomboroso’dan önce Gall suçluları ihtiras etkisi altında hareket edenler, doğuştan iç güdülerle hareket edenler diye iki kısma ayırmıştı. Despine 1868 yılında dört sınıfı tasavvur etmişti:

1) Soğukkanlılıkla hareket eden suçlular,

2) İhtirasî suçlular,

3) Patolojik olmayan akıl hastalığı ve anormallikle bir arada suçlular,

4) Patolojik akıl hastalığı ile birlikte yada akıl hastası olan suçlular[3].

Açıklayalım ki, hemen her kriminolog, kendisine göre bir suçlu tipolojisi yapmıştır. Bu itibarla bugüne kadar yapılmış olan tipolojilerden hiçbirisinin mutlak doğru olduğunu söylemek imkânı yoktur.

Ayrıca şu hususa işaret edelim ki, kriminoloji çerçevesinde suçlular sınıflara ayrılmadan önce, daha orta çağlarda, (suçta itiyad) İtalyan Ceza doktrininde yer almış, böylece ilk defa suç işleyenlerle mükerrirler birbirinden ayrılmıştır. Keza öteden beri ceza sorumluluğu bakımından akıl hastalarının ve çocukların mutâd suçlulardan ayrıldıkları da bilinmektedir[4].

Lombroso ve Ferri’nin suçlu tasnifi: Lombroso suç işleyen insan adlı eserinde suçluları beş gruba ayırmaktadır:

1) Doğuştan suçlular,

2) Sar’alı suçlular,

3) Mukavemet olunamaz ihtiraslara sahip suçlular,

4) Akıl hastalığına veya akıl zaafına tutulmuş suçlular,

5) Tesadüfî Suçlular.

Sonradan Lombroso tesadüfi suçluları da üç ayrı alt gruba ayırmıştır: 1) Yarı suçlular (pseudo-criminali), 2) Kriminaloidler, 3) Anormal olmayan inatçı suçlular.

Ferri’de suçluları beşe ayırmaktadır:

1) Doğuştan suçlu,

2) Akıl hastası suçlu,

3) İhtirasî suçlu,

4) Tesadüfî suçlu,

5) İtiyadî suçlu.

Ferri’nin tasnifinin özelliği tesadüfî ve itiyadî suçlu ayırımı üzerinde durmuş olması ve itiyadî suçlu kavramını ortaya koymuş bulunmasıdır.

Bu bahiste Von Liszt’in tasnifinden de söz etmek gerekir[5]. Von Liszt suçluları,

1) Tesadüfî suçlular,

2) Islahı kabil daimi suçlular,

3) Islahı kabil olmayan daimi suçlular,

Olarak üçe ayırmakta ve her grup için ayrı ayrı müeyyide ve tedbirler tavsiye etmektedir. Von Liszt’in bu tasnifi 1897 yılında Milletlerarası Ceza Hukuku Birliğinin programına da girmiştir.





ÇAĞDAŞ TASNİFLER

Avrupa kriminolojisinde değişik teorik tasniflere tabi tutulduklarını görüyoruz. Buna karşılık Amerikan kriminolojisinde tasnif konusu pratik bakımdan ele alınmakta ve cezaevlerinde bulunan mahkûmlar çeşitli tasniflere tabi tutulmak suretiyle, bunların bünye ve karakterlerini en ziyade karşılayan bir ceza ve ıslah müessesesinde uygun bir rejime tabi tutulmak suretiyle iyileştirilmelerine çalışılmaktadır.

Burada tasniflerden bahsetme imkanı olmadığından burada kriminoloji bakımından önemli sayılan belirli bazı unsurları ele almak ve bu unsurlara olan oranı bakımından tasniflerin nelerden ibaret bulunduğunu göstermektir[6].

Bu bakımdan suçluları şu unsurlar bakımından tasniflere tabi tutmak mümkündür:

1) Suça neden olan etmenler bakımından (etiyolojik),

2) Psikolojik ve psikiyatrik bakımlardan, karakteroloji bakımından,

3) Klinik bakımından,

4) Suçluluğun nitelik ve yönü bakımından,

5) Ceza siyaseti, ıslah ve tedavi bakımından.



I. Suçluluğa neden olan etmenler (etiologique) bakımdan tasnif:

Bu bakımdan suçlular üçe ayrılmaktadır:

1) Suçluluğu iç nedenlerle belirlenenler,

2) Suçlulukları dış nedenlerle belirlenenler,

3) Suçlulukları aynı zamanda iç ve dış nedenlerle belirlenenler.

Böyle bir tasnifin, suçluluğun iç, bünyeye bağlı bedensel etmenlerle çevresel etmenlerin birbirinden ayrılabileceği, ik**** derecede önemli çevresel etkilerin ayrılabileceği hakkındaki bir görüşe bağlı olduğu açıktır. Bize göre, pratik olarak böyle bir ayırımın yapılması imkansızdır.

Her halde yukarıda bahsedilen tasnifin teorik bakımdan tasavvuru kabil ise de uygulama yönünden hangi suçluların biyolojik hangilerinin çevresel nedenlerle suç işlemiş olarak belirlenebileceklerini bilimsel kesinlikten uzak, bir tür takdir meselesi halini almaktadır.



II. Psikolojik, psikiyatrik bakımlardan ve karakteroloji bakımından suçluların tasnifi:

a) Psikolojik bakımdan tasnif: Psikolojik bakımdan ilk tasniflerden birisini, Egvind Obik[7] yapmıştır. Buna göre suçlular psikolojik bakımda üçe ayrılırlar:

1) Suç işlemek iradesi zayıf olanlar,

2) Ortalama güçte suç işlemek iradesine sahip olanlar,

3) Suç işlemek iradelerinde özel bir kuvvet ve sebat bulunanlar.

Tasnifin kesin olmadığı meydandadır. Diğer bir tasnif Hans W. Gruhle tarafından suçlunun hayattaki yön ve gidişi esas tutulmak suretiyle yapılmıştır[8]. Suçlular bu bakımdan beşe ayrılmaktadır:

1) Eğilimli (temayülî) suçlular,

2) Ruhî zayıflığa sahip suçlular,

3) İhtirasî suçlular,

4) Şeref ve kanaatleri dolayısı ile suç işleyenler,

5) Yokluk (ihtiyaç) suçluları.

Yazar eğilim suçlularını da ikiye ayırmaktadır: Temayülî suçlular aktif ve pasif kişilik sahibi olabilirler. Profesyonel suçlular aktif kişiliklerden ortaya çıkar.

Hurwitz psikolojik bakımdan ileri sürülebilecek suçlu tiplerinden özellikle tesadüfî suçlular ile duygusal suçlular (affectional offenders) üzerinde durmaktadır. Tesadüfî suçlularda antisosyal eğilim ve davranışlar yoktur; tesadüfî suçlu sadece kanunen kovuşturulması gereken bir fiil ve hareketi işleme bakımından çıkan fırsatları kaçırmaktadır; fakat bu fırsatı bizzat kendisi ortaya koymuş değildir. Fırsat sonucu işlenen suçta hafiftir. Psikolojik bakımdan tesadüfi suçlu itibariyle belirli bir özellik taşımaz, sadece dürtülere direnme gücü çok zayıftır.

Cinsel suçlar da, psikolojik bakımdan müphem bir kavramdır. Psikolojik bakımdan cinsel suçlar geçici bir şiddetli heyecan belirtmektedirler. Cinsel suçlu böyle bir heyecanın etkisi altında suçu işleyen kimsedir. Diğer bazılarına göre ise ihtirasî suçluları da bu kategoriye sokmalıdır.

Herhalde cinsel suçlu deyince bundan fiil ve hareketleri duygusal, cinselliği heyecanî şekilde beliren suçluları anlamak gerekir. Böylece cinsel suçlular, suçlarını işlerken belirli bir zenginleşme amacı güden diğer suçluların karşılık grubunu oluşturmaktadırlar[9].

b) Psikiyatrik bakımdan tasnif: Psikiyatrik bakımdan en ayrıntılı tasnifi Benigno di Tullio vermiş bulunmaktadır[10]. Tasnifi şöyledir:

I) Tesadüfî suçlular:

i) Sırf tesadüfî suçlular (yarı suçlular),

ii) Adî tesadüfî suçlular (yarı suçlular),

iii) Yolunu şaşırmış tesadüfî suçlular,

iv) İhtirasî veya cinsel haller nedeniyle tesadüfî suçlular.

II) Beden tipleri itibariyle suçlular, (itiyadî, profesyonel ve eğilimli suçlular):

i) Adî bedenî suçlular,

ii) Hypoévolutive yönde bedenî suçlular,

iii) Nöropsikopatik yönde bedenî suçlular,

iv) Psikopatik yönde bedenî suçlular,

v) Çeşitli yönde bedenî suçlular.

III) Akıl hastaları:

i) Suçlu akıl hastaları (criminels fous),

ii) Akıl hastası suçlular (fous criminel),

(psişik anormaller, nöropsikopatlar, psikopatikler, akıl hastaları)

Di Tullio bu tasnifin bir biyotipolojinin geliştirilmesi bakımından gerekli unsurları taşıdığını kriminolojik bakımdan suçluların bireyselleştirilmesine imkân verdiğini iddia etmektedir.

c) Karakteroloji bakımından tasnif: Geçen bahislerde vermiş olduğumuz izahlar, genel bir suçlu karakterinin bulunmadığını ortaya koymuştur. Fakat belirli bazı suçları işleyenlerin genellikle o suçu işleyenlere özgü karakter belirttikleri görülmüş ve böyle belirli ve mahsus suçların işlenmesi bakımından bir suçlu karakterinin bulunduğu bazı yazarlarca ileri sürülmüştür. Böylece karaktere bağlı suçlu tasnifi yapılmaktadır.

Jung’un[11] ortaya koyduğu psikolojik tipolojiye göre tipler içe dönük (entrovert) ve dışa dönük (extrovert) olmak üzere ve yine Janesch’in araştırmalarına göre ilgili ve ilgisiz olmak üzere ikiye ayrılmaktadırlar. Bu tipler suçlulara da uygulanmak suretiyle karakterolojik tasnifler elde edilebilir.

Bu konuda Exner’in yaptığı tasnifi de karakterolojik sayan yazarlar vardır. Exner tasnifini iki ayırıma dayanarak yapmaktadır:

a) Tesadüfî suçlular ve esas suçlular (criminel d’état)

b) Aktif ve pasif suçlular

Bu ayırımdan hareket ile suçlular, metodik bir organizasyon içinde faaliyetlerini yürüten, antisosyal, aktif halde suçluları (profesyonel suçlular), suç girişimleri ancak görünüşte bir san’atın yapılması gidişini gösteren sosyal, pasif haldeki suçlulardan (itiyadî suçlu) ayrılmak gerekir[12].



III. Klinik bakımdan tasnif:

Klinik bakımdan tasnif, suçların özellikleriyle suçlunun karakterini birleştirerek meydana getirilen tasnif şeklidir. Bu tasnif şeklinin en mükemmel bir tarzını Seelig’in[13] verdiği öne sürülmüştür.

Seelig’e göre suçlu tipi birbiri ile ilişki ve ahenk içinde bulunan ve birbirine bağlı olan birden çok karakteristiklerin bütünün bir tür bileşimini oluşturmaktadır. Bu nedenle, bir kişi aynı zamanda birden çok sınıflara mensup olabilir; suçlunun tasnifi suçlunun karakterini oluşturan vasıfları ile fiilin işlenmesi sırasındaki ruhî süreci ve fiilin işlenmesindeki hareket tarzını kombine eden bir esasa göre yapılmalıdır. Bu esas içinde yazar suçluları sekiz kriminolojik tipe ayırmaktadır:

1) Çalışmak istemeyen profesyonel suçlular,

2) Azalmış dirençleri dolayısı ile mala ilişkin haklara karşı suç işleyenler,

3) Saldırgan suçlular,

4) Cinsiyet freninin yokluğu nedeniyle suç işleyen cinsel suçlular,

5) Bir krizin etkisinde suç işleyenler,

6) İlkel reaksiyonlarla suç işleyenler,

7) İdeoloji suçluları,

8) Sosyal disiplinsizlikleri dolayısı ile suç işleyenler.

Seelig’e göre kadın ve erkek suçlular bu aslî sekiz tipten birine mensup bulunmaktadırlar. Fakat bu sınıflardan aynı zamanda ikisine mensup olan suçlular da vardır; bunlar karma tipleri oluştururlar. Bu sekiz tipten hiçbirisine mensup olmayan suçluların ise sayısı sınırlıdır.

Klinik yaklaşım çerçevesinde etiyolojik bir tasnifi Gibbens, Dr. Peter Scott’a atfen vermektedir. Adı geçenlere göre çocuk suçlular istidat verici (predisposing) ve sürükleyici (precipitating) sebeplerle suç işlemektedirler. İstidat verici sebepler kişiliği geliştirici eğilimleri belirler. Sürükleyici sebepler imkânlara, özel durumlara ve çocuğun yorumlarına ve bunların anlamlarına bağlanmaktadır. İstidat verici sebeplere bağlanan tipoloji, 1) kötü yetiştirilmiş, 2) kötü standartlara göre iyi yetiştirilmiş, 3) tâmir edici örnekleri belirten ve 4) kötü intibak etmiş olanlar olmak üzere dört kısma ayrılmaktadır.



IV. Suçluların sosyolojik bakımdan tasnifi:

Şunu açıklayalım ki, sosyolojik tasniften yazarlar başka başka anlamlar çıkarmaktadırlar. Hurwitz’e göre sosyolojik bakımdan suçlu tipleri, suçluların işledikleri fiil ve hareketlerin niteliğini karşılar bu görüş Nasyonal Sosyalist Alman Ceza teorisinde dikkatle uygulama yeri bulmuş ve kamu oyunda, adam öldürenler, hırsızlar, hayvanlara eziyet edenler gibi vasıflandırılan tavır ve hareket şekillerinin belirli suçlu tiplerini karşıladığı kabul edilmiştir[14].

Amerikan sosyolojik ekolünü temsil edenlerden Cavon ise şöyle bir tasnif şekli vermektedir[15].

1) Profesyonel suçlular,

2) Organize suça giren ve o suretle çalışan suçlular,

3) Suçlular içinde ve âleminde yaşayan suçlular (tesadüfî, arızî, beyaz yaka suçluları),

4) İtiyadî suçlular (alkolikler, uyuşturucu madde tutkunları, serseri ve dilenciler, küçük hırsızlar),

5) Alken bozuk ve malül suçlular (psikozları, psikonevrozları ve psikopatileri olanlar),

Görülüyor ki, bu tasnifte esas, suçun sosyal oluş süreci ve sosyal etkisidir.

Szabo ise sosyolojik tipolojinin sosyo-kültürel unsurlara dayanması gerektiğini açıklayarak aşağıdaki iki esası temel almaktadır.

1) Sosyalleşme süreci içinde suçlunun geliştirdiği hayat tarzı,

2) Belirli bir sosyal yapı içinde bireysel ve sosyal akibet olarak kişinin suç mesleği kavramı.

Mesela bir**** temel bakımdan Mayhew-Morov suçluları, tesadüfî, profesyonel, itiyadî suçlular olmak üzere üçe ayırmaktadır.

İk**** temel yönünden ise mesela Recless beş kriter önermektedir.



V. Suçluluğun niteliği ve yöne bakımından tasnif:

Suçluları tasnif için objektif olarak dıştan gözlemi yapılabilen unsurlara göre tasnif etmenin tek çaresi olarak bunların fiil ve hareketlerinin oluş ve gelişmesinde ki dış unsurları ele almak gereği ileri sürülmüştür. Bu esastan hareket edince suçluları 1) Mükerirler ve mükerir olmayanlar, 2) Kronik suçlular, 3) Yumuşak ve şiddetli suçlular olmak üzere sınıflara ayırmaktadırlar.

Mükerirler ve mükerrir olmayanlar ayırımı en eski geleneksel tasniftir. Tekerrürün ceza hukukundaki anlamı ile kriminolojideki anlamı arasında fark vardır. Kriminolojide esasen tekerrürden değil fakat (mükerrirlik) den söz edilmektedir. Kriminolojide mükerrir ceza hukukundaki anlamından ayrı olarak, genellikle birden çok suç işleyenler hakkında da kullanılmaktadır.

Suçlarını aradan uzun süre geçtikten sonra tekrar eden suçlulara had, kısa süreler içinde tekrar edenlere ise kronik suçlular adı verilmektedir.

Son yıllar zarfında Alman kriminolojisinde gözüken yeni bir yön, kişinin suçluluğundaki (genel yönü) Suçlular arasındaki suçlu tiplerinin değişik genel yönleri karşıladığı kabul edilmektedir. Bir çeşit suç işleyenlere (sat tipler), değişik suç işleyenlere ise (karma yada çokçu tipler) adı verilmektedir. Aynı zamanda iki suç türü üzerinde faaliyette bulunanlara (paralel tipler), suç faaliyetlerinde değişiklik yapanlara ise (değiştirici tipler) adı verilmektedir[16].



VI. Ceza siyaseti, iyileştirme (ıslâh ve tedavi-traitement) bakımından tasnif:

Bu çeşit tasniflere özellikle Amerikan kriminolojisinde rastlanmaktadır. Bu bakımdan esasen kanunlar suçları objektif veya bilimsel ölçülerle belirlenmesi kâbil vasıfları itibarı ile soyut olarak gruplara ayırmış ve bu gruplara göre müeyyidenin türünü ve miktarını belirlemişler, bu suretle cezanın bir tür kanuni bireyselleştirilmesini gerçekleştirmişlerdir. Küçük suçluların, fiil ve hareket serbestliğini kaldırmakla beraber, bunu önemli şekilde azaltan akıl hastalığına tutulmuş olan suçluların, sağır ve dilsiz suçluların, mükerrirlerin durumları böyledir. Görülüyor ki, bu tasnif bir bakıma suçluların hukukî tasnifini de karşılamaktadır.

Bizim burada sözkonusu etmek istediğimiz tasnif suç işlemesinde dolayı mahkûm edilmiş olan kişinin karakterine, kişilik bünyesine en uygun bir ıslah kurumundan ve uygun bir ıslah rejimi uygulanarak ıslah ve tedavisini sağlamak üzere pratik amaç ile yapılan tasniftir[17].

Bu tür bir tasnif yaş, cinsiyet, failin kurumdan kaçma ihtimali, fiilinin niteliği, reform ihtimali, eğitim ve öğretim ihtiyacı, fizik ve aklî şartlar, çalışma kabiliyeti, ırk gibi esaslara dayanılarak yapılabileceği gibi idarî bir takım düşüncelerle de yapılabilir; olay çıkarmağa eğilimli olan suçluları tecrit etmek gibi. Belirli tipteki homojen suçluları bir araya getirmek suretiyle grup tedavisini mümkün kılmak üzere de uygulanabilir. Böyle bir birleştirme kötü huyların sirayetini de önlemek imkanını sağlamış olur. Keza cezaevinde disiplini muhafaza bakımından cinsel dalâlet gösterenlerle, ********** madde tutkunlarını, belirli derecede psikopat olanları ayırmanın faydaları açıktır[18].

Hükümlülerin tasnifinin yararları:

Mahkûmların bu suretle tasnif edilerek cezalarını çekmelerinin faydaları şu suretle özetlenmektedir: Mahkûmların uygun usullerle tasnifi:

1) Değişik tipteki suçluların uygun tarzda tecridini,

2) Daha uygun gözetim ve denetim imkânını,

3) Daha uygun bir disiplini,

4) Mahkûmların üretim yeteneklerinin artmasını,

5) Mahkûmu yetiştirme ve tedavi hususundaki kolaylık ve imkânların daha etkili ve verimli şekilde kullanılmasını,

6) Islah ve yetiştirme programlarında devamlılığı,

7) Mahkûmların tavır ve hareketlerinin daha çok iyileşmesini,

8) Salıverilen mahkûmların hayattaki başarısızlık oranlarının düşmesini,

9) Bina ihtiyaçlarının uzun vadeli planlaştırılmasında daha uygun sonuçlar alınmasını sağlar[19].

647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanuna dayanılarak Türk ceza infaz sisteminde de gözlem, tasnif ve gruplaştırma prensip olarak uygulanmaktadır.
Devamını Oku

Gizemli kurşun maskeler

1996’da Brezilya’da bir çocuk bir tepenin üzerinde iki mühendisin cesedini buldu. Cesetler simsiyah giyinmişlerdi, yüzlerinde radyasyondan korunmak için takılan kurşun maskeler vardı ve yanlarında bir taneboş su şişesi vardı. Cesetlerde bulunan bir notta konuşulan yerde buluşulması, kapsüllerin yutulması ve maskeleri taktıktan sonra olacakların beklenmesi isteniyordu. Cesetlerden birinde su şişesinin geri götürmek üzere olduğuna dair bir kupon vardı. Buradan da mühendislerin oraya gittiklerinde öleceklerini bilmedikleri sonucu çıkıyor. Öyleyse bu iki mühendisin bir tepeye çıkıp, birtakım kapsüller yutup kurşun maskeler takmalarına sebep olan şey neydi?
Devamını Oku

Tamam Shud Vakası

1 Aralık 1948’de Avustralya’da Somerton Sahili’nde bir ceset bulundu. Cesedin diş ve tırnağından elde edilen bulgular ölen kişinin o bölgede yaşayan birisi olduğunu göstermiyordu. Otopsi raporlarında maktulun organlarında zehirlenmiş olduğuna dair kanıtlar vardı ama vücudunda hiç zehir yoktu. Maktulun pantolonunda bulunan gizli cepte üzerinde Ömer Hayyam’ın rubailerinden alınmış “Bitti” anlamında “Tamam Shud” yazan bir kağıt bulundu. Kağıdın koparıldığı kitabı bir adam olay yeri ve zamanına yakın bir tarihte arabasının içinde buldu. Kitabın içinde de şu ana kadar hala çözülememiş, harflerden oluşan bir şifre bulundu.
Devamını Oku

Glico Morinaga vakası ya da 21 suratlı canavar

1980’lerde Japon gıda devi Ezaki Glico’ya kendine ‘21 Suratlı Canavar ‘diyen bir grup şantaj yapıyordu. Başkanlarını kaçırdılar ve fidye istediler ancak başkan ellerinden kaçmayı başardı. Daha sonra içinde hidroklorik asit olan bir plastik konteynerle ilk mesajlarını gönderdiler ve Glico’nun şekerlemelerine zehir kattıklarını iddia ettiler. Glico bu iddiadan ötürü 21 milyon dolarlık ürününü çöpe attı. Grup bu kez de Morinaga adlı başka bir gıda şirketineüzerine ‘Zehirli’ yazdıkları 21 kutu gönderdi. Polis grubun liderini yakaladığını sandı ancak adam kaçmayı başardı. Bir süre daha gıda şirketleriyle uğraşmaya devam eden grup kendiliğinden saldırıları bıraktı. Grup üyelerinden bir tanesi bile yakalanamadı.
Devamını Oku

Diyarbakır bombacısını yakalatan parmak izi

Diyarbakır’daki hain saldırıyı gerçekleştiren şahıs, emniyet güçlerimizin gayretli çalışmaları sonucu yakalandı. Şahsın, patlamada kullanılan otomobili satın alırken ödediği paraların üzerindeki parmak izinden kimliğinin tespit edildiği ve ardından yapılan operasyonla ele geçirildiği bilgisi veriliyor.

Yaşanan bu olay, aynı şekilde geçtiğimiz yıl Ulus’ta Anafartalar Çarşısına düzenlenen bombalı saldırının failinin belirlenmesinde de etkili olan parmak izi çalışmaları ve Otomatik Parmak İzi Teşhis Sistemi‘nin (AFIS) ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.
Devamını Oku

Casusluk Tarihinin En İyi Aletleri

1 - Zehir mermili şemsiye
Belki de bugüne kadarki en kötü şöhretli cihaz,
Bulgar gizli servisinin KGB yardımıyla muhalif gazeteci Georgi Markov'u öldürmek için kullandığı şemsiyeydi.
KGB teknisyenleri şemsiyenin kafa kısmını bilinen en zehirli maddelerden biri olan
"risin" fırlatan sessiz bir tabancaya çevirdiler.
Markov, 7 Eylül 1978 günü Waterloo Köprüsünde yürürken, yakınından bir adam geçtiği sırada ince bir sızı hisetti.
Arkasından gelen adam Markov'dan özür dileyerek yol istedi ve bir taksiye binerek uzaklaştı.
Markov, 4 gün sonra hayatını kaybetti.

2 - Dart tabanca
Sadece Sovyet blogu ajanları kullanmıyordu bu tür silahları.
1975 yılında Amerikan Senatosu komisyonunda mülakata alınan
CIA başkanı William Colby komte başkanına kendi teknisyenlerine hazırlanan bu tür bir silahı göstermişti.
Telekopik görüşe sahip, yaklaşık 100 metre menzilli bu dart silahı, toksin ya da kobra zehiri başlıklıydı.
Colby, o gün komitede bu silahı hiç kullanmadıklarını iddia etti ancak kullanmama ihtimali sorusunu cevaplamadı.

3 - Pusula pantolon düğmeleri
İk**** Dünya savaşında üretilen orijinal cihazlardan biri de pusula düğmelerdi.
Kaybolan ya da bir hapse veya kampa kapatılan ajanının yön bulmasına yarıyordu bu pantolon düğmeleri.
Ajanın bütün yapması gereken bu iki manyetik düğmeyi kopararak yanyana tutmasıydı.
Böylece yön tayini yapabiliyordu.

4 - Patlayıcılı evrak çantaları
Özel Operasyonlar Dairesinin ürettiği orijinal eşyalardan biri de çok kıymetli ve çok gizli evrakların taşındığı özel çantalardı.
Bu çantalar yabancı bir el tarafından yanlış bir şekilde açılmaya çalışıldığında patlayarak kendisini içindekilerle beraber imha ediyordu.

5 - Fare bombalar
Özel Operasyonlar Dairesinin Nazilerle savaş sırasında ürettiği tuhaf icatlardan biri de fare bombalardı.
Bombalar fare derisiyle kaplanıp fare görüntüsü verilerek kamufle ediliyordu.
Ancak Nazilerin planı öğrenmesi üzerine operasyon daha sonra uygulamadan kaldırıldı.

6 - Sigara tabakası silahı
1954 yılında Sovyet ajanı Nicolai Khokhlov, bir anti komünist lideri öldürmesi için Frankfurt'a gönderildi.
Ancak Khokhlov, son anda operasyondan vazgeçti ve Amerikalılara sığındı.
Amerikalılar, karşı propaganda için dünya basınına ajanın suikast ekipmanını göstermekte hiç vakit kaybetmedi.
Bunlardan biri de altın bir sigara tabakasıydı.
Elektrikli bir aksama sahip bu tabaka siyanürlü mermi fırlatan bir tabancaydı aslında.

7 - Özel bölmeli çakmak
1960 yılında M15 ajanları, KGB'nin bir ajan şebekesini ortaya çıkardılar.
Şebekenin merkezinde ise Morris ve Lona Cohen adlı Amerikalı bir çift vardı.
KGB ajanı Cohen'ler, antik kitap işi yapan Peter ve Helen Kroger adıyla Ruislip'te müstakil bir evde yaşıyorlardı.
Evde arama yapan M15 ajanları, James Bondvari bir araç gereç bolluğuyla karılaşmıştı.
Bunlardan biri de Ronson marka(evet James Bond'un çakmak markası) bir sigara çakmağıydı.
Çakmağın gizli bölmesinde tek bir kere kullanılmak üzere şifrelenmiş notlar vardı.
Bu notlar, çinko enjekte edilmiş nitrat kağıda yazılıydı.
Yani bir tehlike anında ajanın çakmağı yakması yetiyordu.
Böylece içindeki gizli evraklar kimse anlamadan kolayca yanıyordu.
Ancak Cohen'ler bunları yakmaya vakit bulamadan yakalandı ve 8 yıl hapis yattılar.

8 - Cüzdan evrak kamerası
Birçok ajan, çok gizli belgelere kolayca erişimi olan insanları kazanmaya çalışır.
Ancak böyle bir insana kontak kursalar bile bu çok gizli evrakların fotoğraflanması gerek.
Eğer, belgeyi dışarı çıkarmya imkan vermeyen bir güvenlik duvarı varsa, tek yol içeri kamera sokmak.
Soğuk Savaş dönemi boyunca KGB bu evrakları fotoğraflamak için çok çeşitli aletler geliştirdi.
Bunlardan biri de normal bir cüzdan gibi gözüken kameraydı.

9 - Zeytin mikrofon
1960'lı yıllarda Amerikalı özel dedektif Hal Lipset,
Amerikan Senatosunda telekulak komisyonunda gösterdiği bir dinleme cihazıyla şöhrete kavuştu.
Sahte bir zeytin içine yerleştirilen bu dinleme böceği,
yemek tabağında diğer zeytinler arasında kesinlikle farkedilmiyordu bile.
Ancak ajanlar daha çok bu cihazı, dinlemek istedikler kişilerin martini bardağına yani zeytinle içilen içeceklerin içine atıyordu.

10 - Taş 'böcek'ler
Sokaktaki taş bir dinleme cihazı olabilir mi?
2006 yılında bir Rus televizyonu, İngilizlerin Moskova'nın kritik sokaklarına atılmış
taş görünümlü alıcılarla dinleme yaptığını iddia etti.
İngiliz yetkililer bu iddiayı yalanladı.
Devamını Oku

Düğümün çözüldüğü yer: Adli Tıp

Faili meçhul cinayetler, kayıp cesetler, **********lar, sahte çekler, senetler, imzalar babalık testleri...

Küçük bir tükürük zerresi, bir saç teli, bir böcek larvasından elde edilen küçük ipuçlarıyla Adli Tıp Kurumu'nda binlerce karmaşık dosya çözülüyor.

istanbul Yenibosna'da en son teknolojiyle donatılmış laboratuvarlarda yapılan analizlerle karanlıkta kalan dosyaları gün ışığına çıkaran Adli Tıp Uzmanları, savcılık ve mahkemelere sundukları raporlarla adalete hizmet ediyor.


2006 yılında istanbul Yenibosna'daki 20 bin metrekarelik modern binasına taşınan Adli Tıp Kurumu Başkanlığı, 646 personeliyle, istanbul'un ve Türkiye'nin adli tıp merkezi olarak hizmet veriyor. 7 ilde grup başkanlığı, 57 ilde de şubesi bulunan Adli Tıp Kurumu'nda, yılda yaklaşık 650 bin dosya gözden geçirilerek Türkiye'nin her yerindeki savcılık ve mahkemelere gönderiliyor. Adli Tıp Kurumu altı ihtisas dairesinden oluşuyor; Biyoloji, kimya, fizik, morg, trafik ve gözlem ihtisas daireleri.
Savcılık ve mahkemelerin yanı sıra Anadolu'daki şubeler de içlerinden çıkamadıkları vakaları istanbul'a gönderiyor. Adli Tıp Kurumu Başkanı Uzman Dr. Keramettin Kurt, "Burada Türkiye'nin en gelişmiş laboratuvarları var. En son çalışma burada yapılır ve onlara gönderilir. Geçen yıl istanbul'da incelenen dosya sayısı 97 bin 340'tı. Burada cumartesi, pazar ve resmi tatillerde bile çalışma devam eder. Eskiden ‘Adli Tıp'a dosya gittiyse unutun, bir sene kapağı açılmaz' derlerdi. Şimdi bir dosya ortalama bir ayda işleniyor ve geri gidiyor" diyor.

2004 yılında Avrupa Adli Bilimler Ağı (ENFSI) üyesi olunca kurumun uluslararası boyut kazandığına dikkat çeken Kurt, çalışmalarıyla Avrupalı uzmanları şaşırttıklarını anlatıyor.


Kafatasından kimlik tespiti

Morg ihtisas Dairesi'ne bağlı birimlerden belki de en ilg**** Yeniden Yüzlendirme Laboratuvarı. Burada kimliği belirsiz cesetler yeniden kimliğine kavuşuyor. Adli Tıp Uzmanı Dr. Sadi çağdır, iskelet haline gelmiş meçhul cesetlerin kafataslarını aslına uygun şekilde, kil veya plastilinle kaplayarak kimlik tespiti yapıyor. 1993 yılından beri Yeniden Yüzlendirme Laboratuvarı'nda 45 kafatası üzerinde çalışma yaptıklarını kaydeden Sadi çağdır, "Yaptığımız çalışmalardan sonra kişinin yüzü ortaya çıktığında hocalarımız bile inanamıyor. Yüzü meydana getirdikten sonra çektiğimiz fotoğrafları savcılığa gönderiyoruz. Bunlar kayıp yakınlarına gösterilerek kimlikler ortaya çıkarılıyor. Şu ana kadar 15 kafatasının kimliği, sadece bizim çalışmamızla tespit edildi" diyor.

Isparta'dan gönderilen kimliği belirsiz bir kafatasını yeniden yüzlendirerek kısa sürede kimlik tespiti yapan çağdır, bu vakayı ABD'deki bir kongrede de anlatmış...
"1999 yılı Temmuz ayında Isparta'nın Uluborlu ilçesi'nde toprağa gömülmüş halde bir ceset bulundu. Kime ait olduğu anlaşılamayan ceset, kimlik tespiti için bize gönderildi. Tek kurşunla göğsünden vurulan kişinin 25-30 yaşlarında bir erkeğe ait olduğunu belirledik. Ardından laboratuvarda kafatasını yeniden yüzlendirdik. Bu çalışma bittiği sırada Uluborlu'da savcılığa başvuran bir kadın, oğlu ibrahim Şener'in kayıp olduğunu söyleyerek, oğlunun fotoğraflarını ve daha önce hastanede çekilen filmlerini bırakmış. Savcının bize gönderdiği fotoğraf ve filmleri, elde ettiğimiz yüzle karşılaştırdık. Sonuç mükemmeldi. DNA analizi yapmaya bile gerek kalmadan öldürülen kişinin ibrahim Şener olduğunu tespit ettik. Kimliğin tespit edilmesiyle soruşturmayı derinleştiren savcı, Şener'in eşi G.Ş.'nin telefon kayıtları inceledi ve kadının cinayet tarihinden önce defalarca kuzenini aradığı anlaşıldı. ifadesi alınan G.Ş., kuzeninin yardımıyla eşini öldürdüğünü itiraf edince cinayet aydınlandı.


Biyolojide incelenen dosyaların beşte biri babalık tespiti

Biyoloji ihtisas Dairesi Başkanı ömer Müslümanoğlu, "Kimliklendirme, babalık tayini" ve "olay yerinden gelen örneklerin incelenmesi" gibi iki ana başlık altında DNA analizi yaptıklarını anlatıyor: "Bize gelen vakaların yüzde 20'sini nesep yani babalık tayini, geri kalan yüzde 80'ini ise olay yeri örnekleri oluşturuyor. Yani yaklaşık 2 bin 500 dosyanın 500'ü babalık tayini ile ilgili oluyor. Gelen örnekler suça göre değişiyor. Hırsızlıkta kan lekesi, cinsel saldırıda sperm ve tükürük lekesi gibi biyolojik numunelerin öncelikle kaynağını bulmaya çalışıyoruz."

Babalık testlerinde, çalıştıkları her materyal için 450 YTL'lik fatura kestiklerini söyleyen ömer Müslümanoğlu anne, baba, çocuk birlikte geldiğinde ise 1.350 YTL'ye DNA analizi yaptıklarını belirtiyor.


üstü ne kadar karalanırsa karalansın yazı okunur

Fizik ihtisas Dairesi Başkanı Adli Tıp Uzmanı Dr. çetin Seçkin silah, mermi, yazı, imza, fotoğraf gibi materyallerle ilgili incelemeler yaptıklarını belirtiyor. üzerinde oynanmış belgeleri, senet, çek ve sahte imzaları özel cihazlarla incelediklerini belirten çetin şunları söylüyor:

"Eğer bir imza karşılaştırıyorsak o kişinin olabildiğince geniş yelpazede yazı ve imzalarını inceliyoruz. Türk insanı genel olarak imza atmayı bilmiyor. Büyük şirketlerin başında olduğu halde imza atamayanlar var. Sadece O ya da U'dan oluşan bir imzayı incelemek çok zor oluyor. Bir yazının üzerini ne kadar karalarsanız karalayın altındaki yazıyı okuyoruz. En alttaki yazıyı okumak için, karalanmış yazının üstüne özel cihazlarımızda farklı frekans aralığında ışınlar gönderiyoruz. Farklı açılardan gönderilen ışığa mürekkeplerin verdiği tepki de farklıdır. ilerledikçe, altta kalan yazıları okuyoruz. Fotokopi senetlerle çok sık karşılaşıyoruz. Ayrıca fotokopi yöntemiyle imzayı çoğaltıp sahte belge düzenleyenler de var. imzanın fotokopi olduğunu rahatlıkla ortaya çıkarıyoruz.


Bir yılda 7 ton ********** incelendi

Kimya Yüksek Mühendisi Faruk Biçer'in başkanlığını yaptığı Kimya ihtisas Dairesi'nde 35 kimya mühendisi çalışıyor. 5 şubeden oluşan Kimya bölümünde, otopsilerden alınan materyaller taranıyor, ********** maddeler analiz ediliyor ve kan numunelerinden alkol tayinleri yapılıyor.
Narkotik Laboratuvarı'na geçen yıl 7 ton eroin getirildiğini belirten Adli Tıp Uzmanı Dr. Nilay Derman, son yıllarda ele geçirilen ********** miktarında büyük artış olduğuna dikkat çekiyor: "7 ton eroin, tam 70 milyon doz eder. Bu inanılmaz miktar gittikçe artıyor. üstelik sadece bizim laboratuvarımıza gelen miktar bu, polis ve jandarmanın kriminal laboratuvarına giden **********lar da var."

Nilay Derman, "çocuklar için en korkuncu ise LCD pulları ve sihirli mantarlar" diyor ve ekliyor: "Sihirli mantar, kullanan kişide görsel ve işitsel halüsinasyona yol açıyor. **********lar içinde en zararlıları olan bu ikisi, beyinde kesinlikle hasara neden oluyor. Bir kez kullanılmış olsa bile 5 yıl içinde kalıcı etkilere yol açabiliyor. Daha da tehlikelisi, LCD ve mantarı alan insanlar telkinlere açık oluyor. Ve bunun için tek kullanım yeterli. LCD pullarını, dil altına koyuyorlar, kulaklarına tutturup üzerine kocaman küpeler takıyorlar veya dövme gibi vücutlarına yapıştırıyorlar."
Devamını Oku

Acıdan Hoşlananlar









Devamını Oku

1999 Depreminin Şaşırtıcı Olayları

1999 izmit depreminden sonra ortalıkta bir sürü esrarengiz olaylar anlatılmakta. Ne kadar doğru bu söylenenler bilinmez ama hayret edilmeyecek türden de değil bu anlatılanlar

1=> O gece bayanın birisi doğum için eşiyle beraber bir taksiyle hastahaneye gidiyorlarmış.Taksi tam Eyüp şehitliğinden geçerken doğum sancıları tutan bayan kafasını sağa sola çevirmeye başlamış.işte tam bu sırada bayanın gözü şehitliğe ilişmiş.Bayan gördüğü manzara karşısında dona kalmış.Bütün şehitler kabirlerinden kalkmış elleri semada dua ediyorlarmış.

2=> Aynı saatlerde Eyüp Sultan Camisinin önünde taksicilik yapan bazı kişilerin anlattıklarıda insanı hayretler içerisinde bırakıyor.
-Taksinin içerisinde oturmuş müşteri bekliyordum.Gözüm birden Cami'nin duvarına ilişti.Duvarları nurdan varlıklar kaplamış tutuyorlardı.Mezarlıklarda yatanlar kalkmış hep beraber dua ediyorlardı.

3=> Enkazdan 4 gün sonra çıkan bir çocuğa su ikram etmişler.çocuk;
-Su ve yemek ihtiyacım yok.Yaşlı bir amca bana su da yemek te verdi.

4=> Denizden çok büyük bir ateş topu yükselmiş. Bunu bizzat gören bi arkadaşım vardı. Söylediğine göre deniz ortadan ikiye ayrıldı içinden ateş fışkırdı ve çok büyük bir aydınlıkla deniz geri kapandı. Bikaç saniye bekledikten sonra deprem başladı

5=> O gece yıldızlar bir başkaydı.çoğu insanın anlattığı - sanki elimi uzatsam yıldızları tutacak gibiydim. Hiç o kadar yıldızı bir arada yeryüzüne o kadar yakın görmemiştim hiç elektrik olmamasına ragmen her yeri fazlasıyla aydınlatıyodu.
Devamını Oku

1991 Körfez Savaşı Sonrası Bir Fotoğraf

Devamını Oku